Sayfalar

19 Mart 2014 Çarşamba

KURBAN’IN KÖKENİ

İslam’da kurban sözcüğünün Arapçadaki k-r-b-kurb kökünden geldiği ve Arapça’da -an eki olmadığından, kurban sözcüğünün Farsça’dan geçtiği öne sürülür. Doğrusu İbranicedeki “korban” sözcüğünden geldiğidir. Kurbanın Arapça karşılığı ise “zibh”tir.
Kurbanın kökeninin paleolitik çağa yani taş devrine kadar dayandığı tahmin edilmektedir. Platon’a göre kurban, ilahlara sunulan armağandır. Armağan sunmanın nedeni, insanlara korku veren doğa olaylarını ilahların kızgınlığına bağlayıp onlara hoş görünmeye çalışmaktır. Eski toplumlarda kurban, bir bitki olabildiği gibi, bir hayvan ve insan da olabiliyordu. Bu açıdan kurban, kanlı kurban ve kansız kurban olarak iki türe ayırılabilir.
Kurban armağanı bireysel veya topluca ayin törenleriyle sunulur. Seçilen kurbanın, bitkiler içinde ürünün en kaliteli, hayvanlar içinde de en besili, en sağlıklı olmasına özen gösterilir.  Kurbanlar, tapınakların sunaklarında sunulduğu gibi, sunulan ilahın cinsine göre değişik yerlerde de sunulabilir. Örneğin dağda, deniz kenarında, yeraltında veya mezarlarda. Kurban ayinleri genellikle hasat döneminde yapılır. Ayrıca ilk ve  son başaklar biçilmez, tarlada bırakılır. Tohum ekenler kadın olur ve  cinsel objeler kullanılır. Kurban, armağan olmasının yanında tarım ve bereketle olduğu gibi cinsellikle de yakından ilişkilidir.
Eski Türklerde Kurban:
Türklerin eski inanç sistemine göre aşağı yukarı kurbansız ayin yapılmaz. Kurban mefhumunun da eski Türkçede tam karşılığı kesin olarak bilinmemektedir. Günümüz Türk boylarında tayılga ve hayılga kelimeleri varsa da, Moğolcadan geçtiği düşünülmektedir. Saha Türkçesinde kurban anlamına gelen kereh sözü vardır. Oyunun iştirakıyla ruhlara sunulan kurbana denilir. Kurban edilen atın, sırıklara takılan derisine de bu ad verilir. Eski Türk yazıtlarında da bu kelimeyi görmek mümkündür.
Kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı denilen buğday, süt, kımız, yağ gibi armağanlar ile  yalma denilen ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır. Kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlanarak başı-boş salıverilen hayvanlardır. Bu tür kurbanlara eski Türkler “ıduk” demişlerdir. Bunun kelime karşılığı “salıverilmiş”, “gönderilmiş” demektir. Terim olarak “tanrıya gönderilmiş, tanrıya bağışlanmış hayvan” anlamını taşır. Bu hayvana yük vurulmaz, sütü sağılmaz, yünü kırpılmaz.
En önemli kurban attır. Attan sonra koyun gelir. Gerek bugün Kök Tengri dinini devam ettiren Türklerde, gerekse müslüman olmuşlarda kurban için en makbul hayvan erkek olanlardır. Dede Korkut hikayelerinin kahramanları Oğuz Türkleri kurban olarak “attan aygır, deveden buğra, koyundan koç” kesmişlerdir. Kırgız ve Kazaklarda da aynı motiflere rastlanılır.
Kurban edilen hayvanların kemikleri kırılmaz. Köpeklere verilmez. Ateşe atılır veya yere gömülür. Bazı özel törenlerden soma kurban kemikleri toplanarak, bir kaba konulup, kayın ağacına asılır. At kurbanlarının kafatası ise bir sırık üzerine konulur.
Sümerlerde Kurban:
Asurlularda kesilen oğlak ya da kuzu gibi yavru hayvanların, insanların bütün günahlarını temizleyeceklerine inanılır. Babil’de haftanın yedinci günü olan cumartesi ugursuz sayılır ve bu ugursuzluktan kaçınmak için adaklar adanıp kurbanlar kesilir. Sümerlerde en degerli kurban kuzudur. Ancak domuz da dahil diğer hayvanlar da kurban edilirler. Bir hastanın günahlarına karşılık olarak domuz kurban edilir ve hayvanın gövdesi altı parçaya bölünerek hastanın üzerine bırakılır. Kutsal sularla yıkanan hastanın başı için domuzun başı, karnı için domuzun karnı ve diger organları içinde domuzun organları kişinin günahlarına karşılık olmak üzere cinlere sunulur.
Azteklerde İnsan Kurbanı:
Aztekler güneş tanrısına günlük besin olarak insan kanı ve yüreği sunmak gerektiğine ve “güneş insanları” olarak kendilerinin de tanrıya bu kurbanı bulmakla yükümlü olduklarına inanırlardı. Kurban yürekleri quauhtlehuanitl’e (yükselen kartal) sunulur ve quauhxicalli’de (kartal vazosu) yakılırdı. Savaşta ya da sunak taşında ölen savaşçılara quauhteca (kartalın insanları) denirdi. Savaşçıların öldükten sonra, ilkin güneşin parlak kuyruğunun bir parçasına dönüştüğüne, dört yıl sonra da sonsuza değin kolibrilerin bedeninde yaşamaya başladıklarına inanılırdı.
Aztek yılının ikinci dinsel tören ayı olan Tlacaxipehualiztli’de (İnsanlann Yüzülmesi), rahipler yüreklerini çıkararak insanları kurban ederlerdi. Daha sonra bu kurbanların yüzülerek sarıya boyanan ve teocuitlaquemitl (altın giysi) denen derilerini üzerlerine giyerlerdi. Öteki kurbanlar ise bir çerçeveye bağlanarak oklarla öldürüldü. Yere damlayan kanlarının verimli ilkbahar yağmurlarını simgelediğine inanılırdı. Xipe Totec, onuruna söylenen bir ilahide, Yoalli Tlauana (Gece İçkicisi) olarak anılırdı. Bunun nedeni bereketli yağmurların gece yağdığına inanılmasıydı. Aynı ilahide Xipe Totec’e, bereketin simgesi Ouetzalcoatl’ı getirdiği ve kuraklığı önlediği için şükranlar sunulurdu.
Yahudi ve Hristiyanlarda Kurban:
Yahudilikte iki tür kurban vardı. Yakma kurban ve takdimeler. Süleyman Mabedinin yıkılmasından sonra Kurban ibadeti askıya alınmıştır. Günümüzde Yahudiler, günahlardan arınmak için horoz veya tavuk kurban eder, etlerini fakirlere dağıtırlar.
Hıristiyanlıkta ise İsa’nın çarmıhta bütün insanlığın günahları için kendisini kurban ettiğine inanılır. Ekmek-şarap ayini bu kurbanı temsil eder. Dolayısıyla kurban kesmeye gerek duymazlar.
İslam’da Kurban
Tevrat’ta İbrahim’in İshak’ı kurban etme girişimi, Kur’an’da isim belirtilmemesine rağmen İslam’da İsmail’in kurban edilmek istenmesi ve bu esnada Cebrail tarafından bir koçun  indirilmesiyle evlat-insan kurbanından kurtulunduğu şeklinde aktarılır. Diğer taraftan yine Tevrat’tan anlıyoruz ki İbrahim karısı Sara’nın güzelliği sayesinde büyük bir zenginliğe kavuşmuştur. Binlerce davara-sığıra sahiptir ve muhtemelen celeplik yani hayvan tüccarlığı yapmaktadır. İbrahim’in zenginliği, Muhammed’i öylesine etkilemiştir ki müslümanlara salavat getirterek ibrahim zenginliğine kavuşmak ister. Hala bu salavatlar sürdürülmektedir.
İbrahim’in davar zenginliği ile kurban şartı arasında bir bağ olup olmadığını kesin olarak bilemesek de, bir erkek evlat sahibi olmak için bir başka erkek evladını kurban etmenin normal bir insanlıkla bağdaşmayacağını anlamak bir insan için zor değil. İbrahim’e kurbanlık gönderilmesinin, gücü olanların her yıl kurban kesmesinin farz olmasıyla ilgisi yoktur. Bu hikayedeki kurbanlık, yapılan bir adağın, verilen bir sözün evlat kesme için değil, hayvan kesme olarak verilmesi içindir.
Kur’an meallerinde kurban kesmek hacılara farz olarak belirtilir. Bir şekilde hacca gidemeyenlerin ise kurbanlarını hacca ulaştırmaları istenir.  Buna rağmen hacca gitmeyenlerce de kesilir hale gelmiştir. Hacıların kestiği güne denk getirilmesiyle birlikte gelenekselleşmiş ve zamanla bayrama dönüştürülmüştür.
Bunun üzerine mezhepler sadece hacılara farz oluşunu değiştirmiş, Hanefilik vacip derken, Şafilik, Malikilik ve Hanbelilik sünnet olarak nitelendirmiştir.
Kurban kesmeye delil olarak gösterilen; Kevser süresindeki “venhar” kelimesidir.
Bu kısa surede Muhammed’e seslenildiği gibi, venhar sözcüğü sadece boğazlamak-kesmek anlamına gelmez. Elini göğsüne koymak, boyun eğmek, kıyam etmek gibi anlamlar da taşır.
Kaldı ki bu surenin Mekki olduğu söylenir. Oysa Mekke döneminde hac ve kurban yoktur.
Bunun dışında bazı sahih olmayan hadislere dayanılır. Özellikle Tırmızi’nin her yıl müslüman bir ailenin kurban kesmesinin vacip olduğunu bildiren hadis, kurban kesmeyi adet haline getirmiştir.
Kurbanla ilgili ayetler:
Arapça kurban anlamına gelen zibh sözcüğü sadece İbrahim peygamberin kurban hadisesini anlatırken geçer.
Saffat 107. Ve fedeynâhu bi zibhın azîm
Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.
Diğer ayetlerde zibh geçmez,  bazısında kurban, bazısında ise hedye geçer ve hepsi kurban anlamında çevrilir. Halbuki kurbanın asıl anlamı dostluk, yakınlık demektir. Hedye ise bildiğimiz hediyedir. Örneğin:
Ahkaf 28. Fe lev lâ nasare humullezînettehâzu min dûnillâhi kurbânen âliheh(âliheten), bel dallû anhum, ve zâlike ifkuhum ve mâ kânû yefterûn
Allah’ı bırakıp da kendilerine yakınlık sağlamak için edindikleri ilâhları onlara yardım etselerdi ya! Ama hayır, aksine onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanları ve uydurup durdukları iftiralarıdır.
O ayetler şunlar:
Bakara 196. Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah’ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.
Ali İmran 183. “Ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere iman etmeyeceğimize dair Allah bize ahidde bulundu.” diyenlere de ki: “Benden önce size bazı peygamberler açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi. Eğer doğru insanlarsanız, ya onları niçin öldürdünüz?”
Maide 2. Ey iman edenler! Allah’ın alâmetlerine, haram aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklarına ve Rablerinden lutuf ve rıza bekleyerek Kabe’ye yönelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram’dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.
Maide 27. Onlara Âdem’in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):” Seni öldüreceğim” demişti. Diğeri ise şöyle demişti: “Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder”.
Maide 95. Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe’ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.
Maide 97. Allah, Kâbe’yi, o Beyt-i haram’ı, haram ayı, kurbanı ve (kurbanlardaki) gerdanlıkları insanlar için bir nizam kıldı. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini ve Allah’ın herşeyi hakkıyle bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.
Kevser 2. Öyleyse Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes. (Kurban kes olarak çevrilmiş  venhar’ın anlamı “boyun eğ” de olabilir.
Aşağıdaki ayetlerde kurbandan bahsedilmez. Ama mealciler araya kurbanlık kelimesini de ekleyerek konuyu kurbanla ilişkilendirmişlerdir.
Hac 36. (Kurbanlık) Deve ve sığırları Allah’ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Ön ayaklarının biri bağlı halde keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin buyruğunuza verdik ki, şükredesiniz.
Hac 37. Elbette onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayacaktır. Ancak O’na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah’ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!) Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele.
Serdar Kaangil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder