Sayfalar

7 Nisan 2014 Pazartesi

Yeryüzündeki Diller ve Kelime Alışverişleri

Yeryüzündeki Diller ve Kelime Alışverişleri


Yeryüzünde konuşulan diller konusunda kaynaklarda farklı sayılar verilmektedir. 1997 yılında UNESCO tarafından yapılan bir araştırmada, dünyada konuşulan 10.000 dil olduğu tespit edilmiştir. Bu dillerin yaklaşık 2.000 kadarının yazılı şeklinin olduğu bilinmektedir. Toplam 52 ülkede resmî dil olarak 1,7 milyar kişi tarafından konuşulan İngilizce ilk sırada yer almaktadır. Diğer diller şöyle sıralanmıştır: Çince 1,5 milyar, Hintçe 418 milyon, İspanyolca 372 milyon, Arapça 255 milyon, Rusça 254 milyon, Portekizce 218 milyon, Fransızca 124 milyon, Almanca 121 milyon, Türkçe 120 milyon.
George Weber'in "Dünyanın En Tesirli On Dili" adlı makalesinde; İngilizcenin 115, Fransızcanın 35, Arapçanın 24, İspanyolcanın 20, Rusçanın 16, Türkçenin ve lehçelerinin 12, Almancanın 9, Portekizcenin 5, Hintçe ve Urducanın 2, Bengalcenin 1, Japoncanın 1 ülkede konuşulduğu bilgisine yer verilmiş ve diller, anadili olarak konuşan insan sayısına göre şöyle sıralanmıştır:

Çince 1,2 milyar
İngilizce 330 milyon
İspanyolca 300 milyon
Hintçe-Urduca 250 milyon
Arapça 250 milyon

Türkçe 200 milyon
Bengalce 185 milyon
Portekizce 160 milyon
Rusça 125 milyon
Japonca 125 milyon
Almanca 100 milyon
Pencabi 90 milyon
Fransızca 75 milyon

Bir dili anadili olarak konuşanların çok olması, o dilin dünyada yaygın olarak kullanıldığını göstermez. Yukarıda da belirtildiği gibi, Çince 1,2 milyar, İngilizce 330 milyon kişinin anadili olmasına rağmen, dünyada 1,5 milyar kişi Çince konuşurken 1,7 milyar kişi, İngilizce ile haberleşmektedir.

Ülke sayısının dil sayısına göre bu kadar az -BM'ye üye 192 ülke vardır- olduğu göz önüne alınırsa, sadece bir dilin konuşulduğu bir ülke bulunamayacağı açıkça görülmektedir. Hattâ yüzlerce dilin konuşulduğu ülkeler bile mevcuttur. Dünyadaki diller haritasıyla bitki ve hayvanların biyoçeşitlilik haritasının karşılaştırıldığı bir araştırmada bitki ve hayvan çeşitliliğinin en fazla olduğu Amazon ve Yeni Gine gibi bölgelerde, dil sayısının daha çok olduğu tespit edilmiştir. Başka bir araştırmaya göre de, hayvan türlerinin çeşitlilik gösterdiği, ormanların çok olduğu, tropik iklime sahip veya sıradağların bulunduğu bölgelerde dil çeşitliliği de artmaktadır. Bu araştırmada son 500 yılda dillerin % 4,5'inin hayatiyetini kaybettiği ortaya konmuştur. Aynı dönemde kuşların % 1,3'ünün, memelilerin %1,9'unun yok olduğunun ortaya konması, bitki ve hayvan çeşitliliğinin fazla olduğu bölgelerde dil çeşitliliğinin de fazla olduğu fikrini desteklemektedir.

Pasifik adalarında yaşayan nüfus, dünya nüfusunun % 0,5'i olmasına rağmen, dünyadaki dillerin % 19'u bu bölgede konuşulmaktadır. Sadece Papua Yeni Gine'de 3,5 milyon insan tarafından 850 dil konuşulmakta ve dillerin neredeyse yarısı; Endonezya'da 700, Hindistan ve Nijerya'da 400'er, Meksika'da 300, Kamerun ve Avustralya'da 250'şer, Brezilya'da 230, Zaire'de 200 farklı dil veya lehçe olmak üzere dokuz ülkede konuşulmaktadır.

Konuşan sayısı bakımından ilk yüze giren diller, dünya nüfusunun % 95'i, geri kalan binlerce dil ise % 5'i tarafından konuşulmaktadır. 250 dil, 1 milyondan fazla kişi tarafından konuşulmakla birlikte dillerin % 90'ının konuşanı 100.000 kişiden azdır. Bunun yanı sıra 250 dil, sadece 2.500, 357 dil sadece 50'şer, 46 dil ise sadece 1'er kişinin anadilidir. Kaynaklarda dillerin % 20'sinin şu anda 5 ilâ 20 kişi tarafından konuşulduğu için ölü durumda olduğu bilgisi yer almaktadır.

Dil sayısının bu kadar çok olmasının yanı sıra birbirinden çok uzak coğrafyalarda yaşamış olmalarına rağmen, aynı seslerden, aynı harflerden müteşekkil kelimelerin birçok dilde aynı varlığı karşılaması, bütün insanların aynı ana-babanın çocukları olduğunun ispatı gibidir. Bunu Richard Fester'in 200 dili karşılaştırarak yaptığı bir araştırmadan elde ettiği neticelerle misâllendirebiliriz. Almanya'da "Ren", Fransa'da "Rhone, Garonne, Roanne", İtalya'da "Reno", Norveç'te "Rena" isimli nehirler olduğu gibi, Amerika'da Washington yakınlarındaki bir nehir de Kızılderililer tarafından "Raanoke" şeklinde adlandırılmıştır. "Akmak, çağıldamak" fiilleri, Amerika'daki Mepucha yerlilerinin dilinde "rinun", Almancada "rinnen", Hindistan'da "rina", Tibet'te "ran", Japonya'da "ryu", Afrika'da "baharini" kelimeleriyle karşılanmaktadır. Ayrıca İskoçya'da "cwen" kelimesi "genç kadın", Farsçada "civan" "yakışıklı genç" mânâsında kullanılırken Kuzey Germenlerde "Kwin" İngilizcede "guenn", Ortaçağ Almanya'sında "kwenne", Grekçede "gvne", Baskçada "gune", Norveç dilinde "guna", Peru'da İnkalarda "guna", Avustralya yerlileri olan Aborijinlerin dilinde "guna" kelimeleri "kadın" mânâsında kullanılmaktadır.

Gerek yazı, gerekse konuşma dili olsun, yeryüzündeki dil zenginliğinin her geçen gün azalmasında, teknolojik yönden gelişmiş ve güçlü ekonomiye sahip ülkelerin kendi kültürlerini diğer ülkelere çeşitli vasıtalarla ihraç etmeleri mühim rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra sanayileşememiş ülke vatandaşlarının kendi ülke ve dillerinde bir gelecek görmedikleri için, gelişmiş ülkelerin dillerini tercih etmelerinin rolü de inkâr edilemez. Bu durumda da kullanılmadığı ve yeni nesillere öğretilmediği için dillerin ölümü gerçekleşmektedir. Zaten bir dilin gelecekte yaşayıp yaşamayacağını anlamak için genç nesiller ve küçük yaştakiler tarafından konuşulup konuşulmadığına bakmak gerekir. Yoksa konuşan sayısının çok olması, o dilin gelecekte de varlığını sürdüreceği mânâsına gelmez. Araştırmalara göre önümüzdeki 100 yıl boyunca her iki haftada bir dilin öleceği ve dillerin % 30 ilâ 50'sinin bu yüzyıl sonunda yok olacağı varsayılmaktadır.

Diller ve kelime hazineleri
Dillerin kelime hazineleri de birbirinden farklıdır. Yüz binlerce kelimesi olan dil bulunduğu gibi, birkaç bin kelimeli diller de mevcuttur. Aslında bir dil, kelime hazinesi bakımından ne kadar zengin olursa olsun, kişilerin günlük hayatta, konuşmada kullandıkları kelimelerin sayısı sadece binlerle ifade edilmektedir. Bu konuda "Verlee adlı bilim adamı, sıradan kimselerin 2.000'den biraz fazla, eğitimli kişilerin ise en çok 4.000 – 5.000 dolayında kelime kullandığını ileri sürer... Kimi bilginler, sıklık sayımlarıyla elde edilen cetvelde ilk sırayı alan 1.000 kelimeyle normal metinlerin % 80'inden fazlasının anlaşılabildiğini kaydederler." Sıklık sayımlarından ulaşılan neticelere göre en sık kullanılan ilk 1000 kelime konuşma dilindeki kelimelerin % 85'ini oluşturmaktadır. En sık kullanılan 2. bin kelime, konuşma dilinin % 8–10'luk bölümünü oluştururken daha sonraki her bin kelime de % 2'lik bölümünü oluşturmaktadır. Böylelikle en sık kullanılan ilk 4.000 kelimenin günlük konuşma dilindeki kelimelerin % 95'ini oluşturduğu görülmüştür.

Yeryüzünde saf bir dil olduğunu söylemek oldukça zordur. Böyle bir dil ancak hiçbir medeniyetle alâka kur(a)mamış kabilelerde konuşuluyor olabilir. Yoksa her milletin dilinde başka dillerden geçmiş yüzlerce, binlerce kelime bulunması pek tabiîdir. Fransız düşünürü Albert Dauzat, La Philosophie du Langue adlı eserinde, Haçlı Seferlerinin birçok Arapça kelimenin Avrupa dillerine girmesine sebep olduğunu, 100 Yıl Savaşlarıyla Fransızcaya İngilizce kelimelerin, 30 Yıl Savaşlarıyla da İtalyan ve İspanyol terimlerinin girdiğini belirtir. Her cemiyet, alâka tesis ettiği komşu milletlerin âdet, kültür ve inançlarının tesiri altında kaldığı gibi, dillerinden de kelimeler almıştır. Üstelik bu kelime transferi çift yönlüdür. Kelime alışverişleri, yirminci yüzyıl başlarına kadar tabiî bir seyir takip ettiğinden, dünya dilleri için bir tehlike arz etmiyordu. Geride bıraktığımız yüzyılın başlarından itibaren ise bilhassa haberleşmenin, nakliyatın kolaylaşması, bazı dillerin hayrına neticeler doğurmuş olsa da, birçok dili yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır.

Türkçenin durumu
Türkçenin kelime hazinesi de Türklerin tarih içindeki yolculuğuyla değişikliklere uğramıştır. Bilinen en eski Türkçe yazılı vesika kabul edilen Orhun Kitabelerinde yabancı kelime sayısı % 1'i geçmemektedir. Manihaizm ve Budizm'le karşılaşılmasıyla birlikte, Türkçenin kelime varlığında değişiklikler görülmeye başlanmıştır. Türklerin İslâmiyet'le tanışıp Anadolu'ya yerleşmelerinden sonra ise Türkçeye, Arapça ve Farsçadan çok sayıda kelime geçmiş ve günümüzde Osmanlıca diye anılan dil teşekkül etmiştir. Bu arada Balkan milletleriyle münasebet kurulmasıyla az sayıda da olsa Balkan dillerinden geçen kelimeleri unutmayalım. Osmanlı münevverlerinin yüzlerini Tanzimat'la birlikte Batı'ya, bilhassa Fransa'ya çevirmeleriyle bu sefer Türkçede, Fransızca kelimeler arz-ı endam etmeye başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı'na Almanya'yla aynı safta girilmesi neticesi Almancayla münasebetler artmaya başlamış ve kelime alışverişi yoğunlaşmıştır. Daha sonraki yıllarda ABD'nin dünya siyaseti ve ekonomisindeki ağırlığının tesiriyle, Türkçeye İngilizce kelimelerin girişi hız kazanmış ve günümüzde İngilizce kelimeler Türkçeyi âdeta istilâ eder hâle gelmiştir. İfade edildiği gibi dünyada her iki haftada bir lisan hayatiyetini kaybetmektedir. Türkçenin de hayatiyetini kaybeden lisanlardan olmasını istemiyorsak, millî bir mesele olan lisan mevzuunda herkes şuurlu bir şekilde hareket etmelidir. İlmî keşifler ve teknolojik gelişmeler neticesinde ortaya çıkan yeni kelimeler bir yana bırakılacak olursa, bilhassa konuşma dilinde İngilizce kelimelere yer verilmesinin, İngiliz gibi konuşup eğlenip espriler üretilmesinin; korku, heyecan, sevinç, hasret gibi hislerin Türkçe değil de İngilizce kelimelerle ifade edilmesinin, dilimizin aleyhine neticeler doğuracağını söylemek kehanet olmasa gerektir. Bu mevzuda cemiyete numune teşkil eden ve genç nesil tarafından taklit edilen sanatçılara, her zaman halkın gözü önünde bulunan devlet adamlarına, gelecek nesilleri yetiştiren maarif ordusuna, günün bir kısmını karşısında geçirdiğimiz televizyonların, gazetelerin çalışanlarına, yöneticilerine büyük vazifeler düşmektedir.

Türkçenin komşu dillerle olan bu münasebetinde sadece alıcı bir dil olmadığını söylemekte fayda vardır. Osmanlı'nın cihanşümul bir devlet olması hasebiyle tarih içinde diğer diller de Türkçeden çok sayıda kelime almıştır. Meselâ, sadece Sırpça ve Hırvatçada 6.878 Türkçe kelime vardır. Ermenicede 4.262, Bulgarca ve Rumencede 3.500'er, Yunanca, Farsça ve Arnavutçada 3.000'er, Rusça'da 2.500, Macarca ve Arapçada 2.000'er, Ukraynacada 747, İngilizcede 470, Çincede 347, Çekçede 248, Urducada 227, Almancada 166, İtalyancada 146, Fincede 118 Türkçe kelime tespit edilmiştir.

Yaşanılan yer ve dil
Milletlerin kelime dağarcığında yaşadıkları bölgenin coğrafî özelliklerinin de belirleyici rolü vardır. Meselâ deniz kıyısında yaşayan bir halk ile uçsuz bucaksız bozkırda yaşayan bir halkın; çöllerde yaşayan bir halk ile Afrika ormanlarının derinliklerinde yaşayan ve medeni âlemle teması bulunmayan bir halkın hayat tarzları, geçim kaynakları farklı olduğu gibi, dillerindeki kelime sayıları ve çeşitliliği de farklılık arz etmektedir. Balıkçılıkla geçinen insanların kullandığı kelimeleri, tarım ve hayvancılıkla geçinen bir topluluğun dilinde aramak beyhûdedir. Bu yüzden olsa gerektir ki, Orta Asya'da ziraatçılık ve hayvancılık yapan Türkler, Anadolu'da karşılaştıkları deniz ve denizcilikle alâkalı terimleri, balık isimlerini İtalyanca, Yunanca gibi bu sahalarda kelimelerin üretildiği dillerden almıştır. Meselâ Türkçeye 'liman, çinakop, istavrit, palamut, lüfer, kalamar, izmarit, karides, levrek, kerevit, ispari, uskumru, iskorpit, ispendek, palamar, orkinos, ısparoz, mavraki, gasparoz' kelimeleri Yunancadan; 'iskele, sardalye, kamara, kamarot, kalyon, barbunya, manevra, filika, marina' kelimeleri İtalyancadan geçmiştir. Bu misâller, yaşanılan yerin lisana tesirini açıkça göstermektedir. Mehmet Niyazi "Hayat ve Dil" başlıklı yazısında bu durumu şu sözlerle ifade etmektedir: "Sahillerde yaşayan, geçimlerini denizcilikten temin eden milletlerin dilinde, kıtaların iç kesimlerinde bulunan milletlerin dillerine göre denizle alâkalı kelimeler mukayese edilemeyecek kadar çoktur... Karlar içinde hayat hakkı arayan Eskimoların dillerinde en medenî milletlerin dahi anlatamadığı karın durumu, yağışı, rüzgârla karın aldığı şekiller, havanın patlamak üzereki hâlini anlatan kelimeler tespit edilmiştir. Afrika'nın ormanlık bölgelerinde yaşayan kabilelerin 3.000 kelimelik dillerinde yeşilin değişik tonlarını ifade etmek için 60'tan fazla kelime bulunduğu hayretle görülmüştür. Erich Rothacker çöl çevresinde yaşayan Kaffer'lerin dilinde sırf kahverenginin tonlarını karşılayan 800 kelime olduğunu yazmaktadır."

Din ve dil
Fertlerin inanç ve dinlerinin de bir milletin lisanına, kelime hazinesine büyük tesiri vardır. Buna Türklerin İslâmiyet'i kabulünden sonra karşılaştıkları birçok varlık ve mefhumun Arapça veya Farsça kelimelerle karşılanmasıyla Türkçenin kelime hazinesinde meydana gelen farklılaşma misâl gösterilebilir. Bu kelime geçişi yeni dinin ismiyle başlamaktadır. Allah, İslâm, peygamber, Kelime-i Şahadet, namaz, oruç, zekât, hacla devam eden kelime geçişi; melek, peygamber, kitap, kıyamet, âhiret, hayır, şer, tekbir, kıyam, kıraat, rükû, sücut, kelimeleriyle sürüp gider. Minare, şerefe, cami, mihrap, minber, kürsü, seher, sabah, şehit, gazi, nefis derken hayatın her ânını ihata eden Arapça-Farsça kelimeler, bu kadarla da sınırlı kalmaz. Haram, helâl, günah, sevap nihayet Azrail, kabir, Münker, Nekir, mizan, sırat, cennet, cehennem derken Arapça, Farsça kelimeler, Türkçe konuşan birini beşikten mezara kadar takip etmektedir.

Diller arasındaki kelime alışverişi tabiî olmakla birlikte özellikle son yıllarda yabancı menşeli kelimelerin kendi dillerindeki telâffuz ve kullanımlarıyla dilimize geçmesi, yetmiyormuş gibi, bir de gramer kurallarının ithal edilip tabelalarda "Kedi's, Döner's" vb. altı kaval üstü şeş hane dedirtecek Türkçe kelimeye İngilizce ek getirme gibi garabetlerle karşılaşılması, dilimizin geleceği mevzuunda insanı karamsarlığa sevk etmiyor değil. Ancak bütün kıtalarda çok sayıda ülkede büyük fedakârlıklarla açılan Türk okulları ve bu okullarda Türkçenin öğretilmesi, dilimizin geleceği konusunda, korkularımızı izale etmektedir. Bu ve benzeri gönüllü teşekküllerin veya resmî kurumların gayretleri neticesinde Türk dili de dünyada daha üst sıralarda yer almaya başlamıştır. Gelenek hâline gelen Milletlerarası Türkçe Olimpiyatlarında 2009 yılı içerisinde 115 ülkenin temsil edilmesi, Türk dilinin geleceği konusunda ümit bahşetmektedir.

Kaynaklar:
- Languages Today, c. 2 Aralık 1997 The World's 10 Most İnfluential Languages.
- Tuncay Çelikbilek, Sızıntı, Ekim 1984, cilt 6.
- David Crystal, Dil Ölümü, 1999.
- Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim 3, Doğan Aksan, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1982, sayfa 22–23.
- Türkçe Sözlük, TDK.
- Nature Dergisi, Mayıs 2003.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder