Sayfalar

13 Mayıs 2014 Salı

Bir kedi bir damdan bir dama pertâb iderken

Evliyâ Çelebi (1611-1682) denildiğinde, birçoğumuzun aklına hemen o meşhur Seyahatnâmesi ile ondaki mubâlağalar gelir. Ancak bu mubâlağalar aslâ hakikatleri çarpıtmaz. Onlar, ya okuyucuların alâkalarını çekmek için söylenmiş sözlerdir; yahut da, başkalarından duyup naklettiği nüktelerden ibarettir. Nitekim mübâlağalı cümleleri umumiyetle, “... derler, ... diye anlatılır, ... duydum.” gibi kelimelerle tamamlar. Kaldı ki edebiyatta mübâlağa câizdir.

Evliyâ Çelebi’nin Erzurum’un kışıyla alâkalı kedi hikâyesini hemen herkes bilir ve onun, mubâlağalı üslûbuna bunu misâl gösterir. Şimdi o satırları bizzat kendi dilinden nakletmeye çalışalım ve hep beraber görelim; hakikat hangisi, mubâlağa hangisi, nükte hangisidir?


“Gerçi şiddet-i şitâdan (kışın şiddetinden) bağı bağçesi yokdur; amma Paşasarayı’nda gül bahçesi ve Hacı Murad Bağı gülistanı ve Kefeniğnesioğlu güllüğü ve Bedros Bağı güllüğü ve nice gül bağları dahi vardır....

Kışı katı olduğundan iki ayda ekerler ve biçerler ve döğerler ve ale’l-fevr (hemen) der-amber iderler. Bizim senemizde mâh-i temmuzda (temmuz ayında)  atlar çayırda iken bir ra‘d u berk (şimşek ve yıldırım) ve dipi ve boran yağup cümle atlar boşanup Erzurum sahrasında olan Umudum Köyü’ne ve Kane ve Gez Köyü’ne varınca (ya kadar) atlar serseri gezdiler. Böyle şitâsı (kışı) şedîd olur.

“Hatta efvâh-ı nâsda (insanların ağzında) darb-ı meseldir kim, bir dervişe,
— Kanden (nerden) gelirsin? derler.
— Berf (kar) rahmetinden gelirim, der.
— Ol ne diyârdır? derler;
— Ere zulüm olan Erzurum’dur, der.
— Anda yaz geldiğinde rast geldin mi? derler.
Derviş eydür (söyler):
— Vallâhi on bir ay yigirmi dokuz gün sâkin oldum, cümle halkı ‘yaz gelir’ derler, amma görmedim, der.   

“Hatta bir kere bir kedi, bir damdan bir dama pertâb iderken (atlarken) muallakda donup kalır. Sekiz aydan nevrûz-i Harzemşâhî (ilkbahar) geldikte mezkûr kedinin donu çözülüp ‘mırnav’ deyüp yere düşer. Meşhûr latîfe-i darb-ı meseldir.

“Ammâ hakîkatü’l-hâl (işin hakikati) bir âdemin eli yaş iken bir demir pâresine yapışsa, derhal müncemid olup (donup) elinden demir ve demirden eli kopmak ihtimâli yokdur....

Bu şiddet-i şitâyı (kış soğuğunu), diyâr-ı Azak’da ve Deşt-i Kıpçak’ta (Kıpçak bozkırında) erbaîn (karakış) ve zemherîr geçirdik, böyle keskin kış görmedik.


(Seyahatnâme, Topkapı Sarayı Ktp. Bağdad Köşkü Bl., c. II. nr.  304, v. 228 b)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder