xizêm / hızma…Burun kanatlarını delerek takılan aksesuar.Kürtçe: Xizêm
Arapça: χizām/χizāma (خزام/خزامة) : develere takılan burun halkası Arapça: χazm (خزم) : ipe boncuk dizme, devenin burnunu delerek halka geçirme
Akadca: χazāmu : delik
İbranice: χzm : delme
Açıkçası “turşu” kelimesinin kökenini merak ettiğimde yolculuğun bu kadar uzun ve sürprizli geçeceğini tahmin etmiyordum.
Allahın turşusunun öyküsü şöyle:
Kelime Farsça “turş”tan geliyor (ترش) yani ekşi, tuzlu veya insanın ağzını kurutan gibi bir anlamı var. Farsça’da varsa muhtemel Kürtçe’de de vardır diye oraya da bakıyoruz ve “tirş” ve “tırş” gibi iki kelimeye rastlıyoruz; ikisi de “ekşi” demek. Ama özellikle limon veya tuz yoğunluğu için kullanılan sıfatlar.
Osmanlıca’da “türşi” şeklinde şimdiki anlamıyla kulanılıyor ama bir de yanında bonus olarak “torşrû” var. Yani “asık/ekşi suratlı”.
Hem Farsça’da hem Kürtçe’de varsa kesin eski komşu dillerde de vardır deyince birden binlerce yıl önceye gidiveriyoruz: Avesta (Zend) dilinde “tarşna” diye bir şey var; kurumak, susamak manasında.
Yol uzuyor, sonuna kadar gidelim diye biraz daha doğuya gidince ise karşımıza Hint Avrupa’nın kelime köklerinden “ters” fiili, yani “kurumak” çıkıyor.
Şimdi bir dakika… Kelime gittikçe İngilizce’de susuzluktan kurumayı ifâde eden “thirst”e benzer olmaya başladı, acaba bir ilgisi var mı diye İngilizce sözlüklere bakyoruz: Aynen öyle! Thirst de aynı kökten!
Hatta İngilizce etimoloji sözlükleri bize “thirst”ün aslen “terrain” yani “toprak” kelimesiyle de aynı kökten olduğunu söylüyor… Demek ki toprak da bir kuruluk sembolüymüş.
Altı üstü bir turşuya bakacaktık, kendimizi İngiltere’de bulduk diyoruz belki ama, aslen İngiltere kelimesinin tere’sinin de yine turşuyla akraba olduğunu (Angl toprağı: Angl+terra) fark edip kallavi bir YUH patlatıp biraz duruyoruz.
Turşu-tırş-ters-thirst-terra-İngiltere derken, kuru, susuz, garip bir yere geldik.
Neyse, aynen kazmaya devam:
Bu “trs” kökü, Latince’ye “terra” gibi önemli bir kelimeyi verdiyse kimbilir doğudan batıya giderken yol üstünde daha neler bırakmıştır diye düşünürken, neredeyse bütün Akdeniz dillerinde olan bir tanıdığa daha rastlıyoruz: Taraça.
Yani Latince “kuru yer” anlamına gelen “terraceum”un İtalyanca’ya “terrazza”, İngilizce’ye ise “terrace” olarak geçen kardeşi taraça, bize geri gelirken “teras”ı da yanında hediye olarak getirmiş bu arada… O da başka bir sürpriz.
Efendime söyleyeyim, bir de “terra”nın kardeşi “torrere” var. Yani yanmak, kavrulmak. Orta Latince’ye “tostare” olarak geçen bu arkadaşın aslen şu anki kahvaltılık “tost”un (toast) dedesi olduğunu da muhtemelen anlamışsınızdır.
Ne bereketli bir kökmüş arkadaş bu derken ise İngilizce’ye “thirst” olarak geçen Avesta “tarşna” kelimesinin aslen günümüzde Türkçe ve Farsça’da hâlâ yaşadığını fark ediyoruz: “Teşne”.
Yani “susamış/susuzluk çeken/istekli.”
Velhasıl; sofradaki turşunun garip bir kelime olmasının sebeplerini merak ederken, İngiltere’nin isminden yazlıktaki taraçaya, kahvaltıdaki tosttan Starcraft’taki terran askerlerine ve evin terasına kadar hepsinin aynı kökten geldiğini öğrenmiş olduk. Büyüksün etimoloji.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder