Faire attention: (Dikkat etmek, sakınmak)
İl faut faire attention aux microbes (mikroplardan sakınmak lazım)
Tout à fait Büsbütün tamamen)
Vous avez tout à fait raison (Tamamen haklısınız)
Tirer au sort : (kura çakmak)
Les gagnant ont été tirés au sort
Faire du bien à: (iyi gelmek)
Ce medicament m’a fait du bien. (bu ilaç bana iyi geldi)
Si….que (o kadar ki)
J’ai si faim que je mangerais n’importe quoi. (O kadar acıktım ki ne olsa yerim)
Metre à la porte : Kovmak kapı dışarı etmek
On met à la porte les importuns
Jamais de la vie! Dünyada yok, katiyen değil, hiçbir zaman, asla
Jamais de la vie je n’irai habiter à la campagne. (Asla , gidip şehir dışında oturmayacağım.)
Tout de meme : yine de
İl est riche; il habitte tout de meme dans une petite hutte (Zengindir yine de küçük bir kulubede oturur.)
Vous y etes : Tamam, buldunuz
Vous y etes Satala se trouve au Kelkit
Venir de : az evvel, henüz
İl vient de finir ses devoirs (Ödevlerini biraz önce bitirdi.)
Lors de : esnasında
Lors des examens , on se sent nerveux. (sınav esnasında insan kendini sinirli hisseder.)
Tomber malade: hastalanmak , yatağa düşmek
İl ne tombe jamais malade (Hiç hastalanmaz)
Prendre part: Katılmak, iştirak etmek, hazır bulunmak
Prenez part à Notre déjeuner. (öğlen yemeğimize buyurun)
Se passer de : onsuz yapmak
Je ne puis me passer de toi. (Sen olmadan yapamıyorum)
L’emporter sur: üstün gelmek
la Turquie l’a emporé sur l’a Hongrie. (Türkiye Macaristanı yendi)
Se passer: olmak , cerayen etmek, geçmek
Qu est- ce qu’il se passe? (Neler oluyor)
Loin de : uzak
Loin des yeux, loin du coeur, (Gözden uzak olan, gönülden de ırak olur.)
Valoir le paine : zahmete değmek
Ce n’est pas la peine de vous déranger. (Rahatınızı bozmayın)
Tel quel: olduğu gibi
Je l’aime telle quelle. (Onu olduğu gibi severim.)
Etre en train de : .. yapmakta olmak
İl est en train de travailler. (Çalışmaktadır.)
Sinon: yoksa, aksi takdirde
Partez, sinon j’appelle les agents. (Gidiniz yoksa polis çağırırım.)
Sur-le-champ: derhal , hemen o anda
İl est morte sur-le –champ. ( O anda öldü.)
Sans aucun doute: muhakkak, şüphesiz, kuşkusuz
Elle est folle sans aucun doute. (Hiç şüphesiz bu kadın delidir.)
Se rendre à : bir yere gitmek
Rendez-vous ce soir place de taksim. (Bu akşam taksim meydanına geliniz.)
De quoi s’agit-il: Mesele nedir?
Ces deux hommes discutent. De quoi s’agit-il? (Bu iki adam tartışıyor, mesele nedir?)
S’en faire: üzülmek
A quoi bon s’en faire? (Üzülmek neye yarar? )
Etre au courant de: haberdar olmak
Je ne suis pas au courant de votre départ. (Gittiğinizden haberim yok)
Si bien que: öyle ki , şöyle ki, bu yüzden
İl a plu si bien que je n’ai pu venir
Par conséquent: onun için
C’est un menteur; par conséquent, il ne faut pas le croire. (O bir yalancıdır; bu yüzden ona inanmamak lazım)
Tenir tete : kafa tutmak
İl faut savoir parfois tenir tete. (Bazen insan kafa tutmayı bilmelidir.)
Si jamais: eğer , şayet
Si jamais je meurs,ne me pleurez pas. (şayet ölecek olursam, arkamdan ağlamayın)
Faire la guerre : savaşmak
On fait la guerre en pour un rien. (hiç sebep yokken insan savaşıyor.)
Faire faire : yaptırmak
Sa femme lui a fait faire la vaisselle . (karısı ona bulaşığı yıkattı.)
Faire la grimace: yüz buruşturmak
İl est honteux de faire des grimaces. ((yüz buruşturmak ayıp bir şeydir.)
Etre en nage : kan ,ter içinde kalmak
Quand vous etes en nage, ne buvez pas d’eau froid.
Prendre pour : benzetmek , zannetmek
On m’a pris pour un autre. (Beni başkasına benzettiler.)
Faire affaire : işini görmek
Ce guéridon fera mon affaire (Bu sehpa işimi görecek.)
Prendre la poudre d’escampette.: kaçmak, sıvışmak (halk dili)
Le voleur prit la poudre d’escampette en sautant par la fenetre. (Hırsız pencereden atlayarak kaçtı.)
Coté à coté: yan yana
Les deux amoureux marchanient coté à coté . (İki aşık yan yana yürüyordu.)
Coucher à la belle étoile : geceyi açık havada geçirmek
Les hotels étaient complets; ils ont du passer la nuit à la belle étoile.
(Oteller doluydu; geceyi açık havada geçirmek zorunda kaldılar.)
prendre fin : sona ermek
Quand la querre prendre-t-elle fin? (Savaş ne zaman sona erecek.)
faire la paix: uzlaşmak ,barışmak
Allons , faisons la paix : (Haydi barışalım.)
Jusqu’a ce que : …… kadar
J’attendrai jusqu’q ce qu’elle revienne. (O dönünceye kadar bekleyeceğim.)
Le cas échéant: icabında , gerekirse
Le cas échéant, j’irai jusque chez lui. (icabında, onun evine kadar gideceğim.)
Arriver à : becermek
Nous n’arrivons pas à nous entendre. (Anlaşamıyoruz.)
À tempérament (à crédit) : Versiye, Taksitle
J’ai acheté cette voitur à tempérament.
Jeter un coup d’oeil sur. : Şöyle bir bakmak, göz gezdirmek, göz atmak
İls ont jeté un coup d’oeil sur le Pont du Bosphore (Boğaz Köprüsüne şöyle bir baktılar.)
Au bout de : sonunda
Mon oncle habite au bout de la rue. (Amcam sokağın sonunda oturuyor.)
D’abord : evvela , önce
Faites d’abord votre devoir. (Önce ödevinizi bitirin.)
Au beau millieu : tam ortasında , en hararetli anında.
Elle est tombée au beau millieu de la rue. (Sokağın tam ortasında düştü.)
À tour de role: sıra ile
Comme la table est petite , nous devons manger à tour de role.
(Sofra küçük olduğundan , sıra ile yemek yemek zorundayız.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder