Öne Çıkan Yayın

kelime videoları

https://www.youtube.com/channel/UC91Wrsi_25Ts3280rX8CLDw                                               ...

28 Temmuz 2016 Perşembe

Çeviri üzerine

Çeviri üzerine


Çevirmen, özgün yazarın kişisel dil kullanımını çözümleme ve aktarma sorunları
ile karşılaşmaktadır. Diğer bir deyişle çevirmen, yazarın sanatsal dil kullanımını ve
değişmeceli dil düzleminde kaynak metinde kullanılan eğretilemelerin, benzetmelerin
aktarılması noktasında sorunlarla uğraşmak zorundadır



Türkçe ve Fransızcanın farklı dil gruplarına ait olması çeviri sürecinde birçok
sorunlar yaratmaktadır: Fransızcada sözcüklerin eril ve dişil (le, la, l’) olarak ayrılması,
bazı fiillerin ilgeçlerle (de, à) birlikte kullanılması, cümlede sözdizimin farklı
oluşturulması, kişi adıllarının özne düzeyinde (il, elle, elles, il) farklı sunulması vb.
a) Cümlede sözdizimi
Ayşe parle à Ali. Ayşe, Ali ile konuşuyor.
b) özneli olarak
Elle parle à lui O, onunla konuşuyor.

Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi, Fransızcadaki kişi adıllarını (elle, lui)
Türkçede “o” ile karşılayabiliyoruz. Bu durum bazen çevirilerde karışıklığa neden
olmaktadır.
Dilsel öğeler içeren metinlerin çevirisinde, erek dilde karşılığını bulamadığımız
gibi tersi durumlarda olabiliyor. Örneğin Türkçede akrabalık ilişkilerinin
tanımlanmasında oldukça zengin bir dağarcığa sahip olmamıza karşın Fransızcada
bunun tersi bir durum söz konusu.
Dilin işleyiş farklılığından doğan sıkıntıların yanında, kültürel farklılıklardan
doğan çeviri güçlükleri de yazın çevirisinde yoğun olarak hissedilmektedir. Hilmi Yavuz, Metis Çeviri dergisindeki bir söyleşide, çeviride kültür farklılığından doğan
sorunlara değinirken verdiği şu örnek çarpıcıdır:

“Dilin dünyayı temellük ediş biçimi çok görece bir şey. Diyelim
bizim dilimizde kahverengi der geçeriz, buna karşılık Maurilerde
dört yüz tür kahverengi var. Belki bu antropolojik anlamda
kültüre gitme bakımından çok önemli. Yazar çok belli bir tür
kahverengi için kullanılan sözcükle yazmış, ama biz ona
kahverengi deyip geçiyoruz.” (Yavuz, 1992, 26)
Her şiirin kendine özgü anlatım biçimi, yapısı, ritmi olduğu göz önüne
alındığında, şiir çevirisinde kaynak metnin biçimsel ve içeriksel yapısı çevirmence
gözetilmelidir. Söz oyunlarını, imgeleri değerinden bir şey kaybetmeden aktarabilmek
önemlidir. Kısacası, çevrilen şiir metni, gerek içerik gerekse de estetik yönünden özgün dilde yaratılan etkiyi erek dilde de sağlayabilmelidir.
“Ne olursa olsun, ne söylenirse söylensin şiir çevrildiğine göre,
şiiri çevirirken nasıl bir yol izlenmekte? İki tutum benimseniyor
genellikle. Ya şiirin yapısına bağlı kalınacak ya da serbest çeviri
yapılacaktır.” (Emre, 2007, 166)
Şiirin, her okurda farklı çağrışımlar yaratma özelliğine sahip olması, bir okur
olarak çevirmenin de kendi algısına göre yorumlamasına ve aktarmasına neden
olmaktadır. Çevirmenin şu veya bu ölçüde kendi öznelliğini yani “parmak izlerini”
çeviri metne bırakması sıkça rastlanan bir durumdur. Özellikle şair-çevirmenin, çoğu zaman yazarın “dili” yerine kendi dilini yansıttığını ve kaynak metnin kendine özgü
biçemsel yapısının yitip gittiğini görürüz. Cumhuriyet döneminde Eyüboğlu ve Ataç’ın
çizgisinde olan çevirmenlerde yaygın olan bu tutum, dönemin bazı şair ve yazarlarınca  eleştirilmiştir.

Şiir çevirilerinin tüm dünyada olduğu gibi bizde de şairler tarafından yapıldığını
daha önce belirtmiştik. Şiir çevirilerinin genelde şair-çevirmenlerce yapılmasının
nedenlerinden biri şiirin derinliklerine inmenin, ruhunu kavramanın özel bir yeti
gerektirmesidir. Bu ise genelde şairlerin üstesinden gelebileceği bir durumdur. Diğeri
ise, şiir çevirme etkinliği şair-çevirmenin ufkunu genişletmesinin ve kendini
çoğaltmasının bir aracıdır. Buna bir tür laboratuar çalışması da diyebiliriz. Çevirmen, bu yolla yaratıcılığını ortaya çıkarmayı amaçlar.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts