Günümüzde en çok kullanılan yöntemlerden biri dilleri altı büyük dil ailesi (ya da büyük benzerlik alanları) halinde ele almaktır. Söz konusu ailelerin her biri bir coğrafi bölgeye yayılır ve sözcük dağarcığı bakımından benzerlikler göstermelerinin yanısıra, bazıları dilbilgisi kuralları bakımından da benzeyen bir “dil öbeği” oluştururlar. Aradaki ilişki, İspanyolca ve İtalyanca’da olduğu gibi bazen çok yakın ve açıktır, bazen de uzak bir ikişkidir ve ancak sistemli bir karşılaştırmayla saptanabilir. Bu altı alanın dışında kalan dillere “ilintisiz diller” adı verilir; ama bunalrın bazıları kendi içlerinde daha dar dil aileleri oluştururlar (sözgelimi dravid dili ve ural dili). Bazı uzmanlar da ilintisiz dilleri aslında söz konusu altı dil alanı içinde yer aldıklarını (sözgelimi Japonca ve Korece’nin Altay dilleri ailesinden oluğunu söylenebilir) ileri sürmektedir ama aradaki bağ tam anlamıyla saptanmış değildir.
Dil ailesi teriminin geleneksel olarak kullanılmasına karşın, dillerin bu aileler içinde insan ailesindeki bireyler gibi tek başlarına birer varlıkları olduğunu sanmamak gerekir. İngilizce’nin ne olduğu apaçık birşey gibi görünmektedir ama iki kişinin bildiği İngilizce bile özdeş değildir, hiç bir zaman da olmamıştır. Ayrıca herhangi bir başka dilin İngilizceen ya da İngilizce’nin bir başka dilden bir öge almasını engelleyen bir mekanizma yoktur, İngilizce ve Fransızca yaklaşık bin yıl birbirleriyle rekabet etmişlerdir ama bu süre içinde ikiside öylesine değişikliğe uğramış ve birbirlerinden o kadar çok şey almışlardır ki, tarihleri birbirlerinden ayrılamaz hale gelmiştir. Ayrıca hiç kimse, bu dillerden birinin tarihsel oalrak şu ya da bu yazılı metinle bağdaştığını söyleyemez; çünkü konuşulan dil kesintisiz bir uzanışla çağdaş İngilizceden anglosaksoncaya ve fransızcadan halk Latincesi’ne ulaşmakla kalmamakla, onları da aşarak öteki Hint-Avrupa dillerinin ilkbiçimleriyle ortak bir noktaya varmaktadır. Büyük dil aileleri arasında da bağlar olduğu ve art arda gelen kuşakların gerçekleştirdiği değişiklikler sonucunda bu karşılıklı ilişkinin günümüzde ortadan kalkmış olduğu düşünülebilir. Gerçekten, bütün insan dillerinin en uzak geçmişteki ortak bir kökenden kaynaklandıklarını söyleyebilir. Ama bu, soyut bir düşünce olmaktan öteye gidemez.
Bir dil ile öteki arasındaki sınırları belirlemek, Avrupa’daki ulus devletlerde görüldüğü gibi bir dil standartlaşması yoksa, daha güç bir sorun oluşturur. Sözgelimi ancak birkaç dilin ancak standartlaşmış olduğu Afrika’da birbirleriyle ilişkili dillerin lehçeleri kesin olmayan sınrıları olmayan bir süreklilik gösterir: Bu yüzden de, kaç tane Afrika dili olduğu sorusu kesin oalrak yanıtlanamaz. Nitekim bu dillerin sayısının 1.000 -2.000’in üstünde olduğu ileri sürülmektedir. Aynı biçimde, eskiden Batı Avrupa’da bir roman ve germen lehçeleri zinciri varken iletişim ve haberleşmenin gelişmesi “standart lehçeler” aracılığıyla yapılaan resmi eğitim, Avrupa’daki ulus devletlerin dilsel bütünlük sağlamalarını sağlamıştır. Radyo ve televizyon çağındaysa, Avrupa’daki herhangi bir büyük dili oluşturan lehçeler, birbirinden her zamankinden daha fazla yaklaşmıştır.
Bazı diller, milyonlarca insan tarafından konuşulur; bazılarıysa yalnızca çok küçük toplulukalrın dilidir. Sonunculara örnek olarak Kalahari çölünde yaşayan San halkının dili ya da Avustralya’daki yerli halkların dilleri gösterilebilir. Ama bu dillerde, daha yaygın diller kadar karmaşık bir yapıdadırlar; dilbilgisi sistemleri de çok karmaşık ve ayrıntılıdır.
Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/dunya-dilleri/93447-diller-arasindaki-iliski.html#ixzz2yqc9ziBJ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder