Sayfalar

31 Temmuz 2014 Perşembe

dil ve beyin


Dil ve Beyin

 

Birçok dilbilim bölümünün programında ‘Dil ve Beyin’ veya ‘Dil ve Düşünce’ adlarında dersler bulunmaktadır. Bu tür derslerin içeriğinde dilbilim kuramları ile yetişkinlerin veya çocukların kullandığı doğal dil arasındaki ilişkiler anlatılmakta, açıklanmaktadır. Bu tür bir derste, dil gelişimi, dili üretme ve anlama, beyin hasarı sonucunda ortaya çıkan dil bozuklukları gibi konular üzerine yapılan araştırmalardan ortaya çıkan bulgular sunulmaktadır. Derslerde işlenen bu konular, dil ve düşünce arasındaki ilişki üzerine güncel bulguların ne olduğuna ilişkin bilgiler vermektedir. Bunun yanında, ister konuşma bozuklukları ister dil ve düşünce ilişkisi olsun, bu derslerde, bu konular üzerinde dilbilim araştırmalarının yoğunlaştığı tartışmalar hakkında bir bilgilendirme de yapılmaktadır.

 

 

 

Dil, insanoğlunu diğer türlerden ayıran diğer bilişsel yetiler kadar önemli bir parçamızdır. Örneğin, matematiksel veya uzamsal muhakeme gücümüz, müzik ve çizim yeteneğimiz, sosyal ilişkilerdeki kapasitemiz gibi birçok bilişsel yeti kadar dil de önemli bir yetimiz olarak hayatımızda yer almaktadır. Ancak, bütün bunları söylerken, dil yetimizle diğer bilişsel yetilerimiz arasında tam olarak bir benzerlik olduğu düşünülmemelidir. Örneğin, dilin evrensel bir özelliği vardır. Yani, bütün dünyada çocuklar, dili, benzer süreçlerle öğrenmektedirler. Normal bir gelişimi olan bütün çocuklar en sonunda herhangi bir dili öğrenebilmektedirler. Dil yetimizdeki evrenselliğe karşın, diğer yetilerimizin evrenselliğinden söz edilemez. Hatta, kişiden kişiye değişen bir özellik taşır. Örneğin, bir kişinin matematiğe ilgisi ve yeteneği varkan, başka bir insanın müziğe veya resme ilgisi ve yeteneği olabilir. Kimi insan çok iyi resimler yaparken kimi insan da küçük bir melodiyi bile aklında tutamayabilir. Oysaki, her çocuğun dil öğrenme kapasitesi vardır ve çocuğun dil öğrenme süreci oldukça basit görünür. Ne var ki, dili normal bir gelişim gösteren bütün çocuklar öğrenebilse de, bu dilin basit bir yapıya sahip olduğunu göstermez. Veya, dili öğrenme sürecinin grift olmadığı anlamına gelmez. Gerçekte dil yetisi, insanın tüm bilişsel yetileri içerisinde en karmaşık olanlarından biridir.

 

 

 

Bir İçgüdü Olarak Dil

 

 

 

Bir labaratuvar ortamında olmasa bile, birçok insan dil gelişimi üzerine ilginç gözlemler yapabilir. Üç dört yaşlarındaki çocukların, dilin en karmaşık görünümlerinin bir çoğu üzerinde yetkin oldukları gözlemlenebilir. Anne babalar, çocuklarının aşamalı olarak ilerleyen dil öğrenme sürecini şaşkınlık içerisinde izler. Yine, anne babalar, bütün çocukların, hemen hemen aynı süreci izleyerek dili gelişimlerini tamamladıklarını farketmeyebilir. Ve bütün çocuklar, dil açısından bazı deneyim farklılıklarına sahip olsalar da, temel olarak benzer bir dil gelişimi içerisinde dil yeteneğini kazanmaktadırlar. Örneğin, okul öncesi bütün çocuklar, dilin karmaşık birkaç anlambilimsel ve sözdizimsel görünümleri üzerinde yetenek sahibi olmaktadırlar. Oysaki, okul öncesi çocukların karmaşık sözdizimsel ve anlambilimsel dil görünümleri üzerinde düşünmesi olasılık dahilinde değildir. Üstelik, çocukların dile özgü karmaşık görünümleri öğrenebilmelerinde çevrenin rolüne ilişkin doğrudan doğruya veya açık bir ilişkinin olduğu da, en azından yapılan çalışmalar çerçevesinde söylenemez. Dil gelişimi ile ilgili bu bulgular üzerinde düşünen dilbilimciler, bütün doğal dillere (yani, insan üretimi olmayan veya programlama dili olmayan diller) uygulanabilecek dilbilimsel kuramlar geliştirmeye çalışmışlardır. Dilbilimcilerin geliştirdikleri kuramlar içerisindeki ilkelere, dilsel evrenceler (linguistic univesals) adı da verilmektedir. Dilsel evrenceler oluşturulmadan önce, dil edinimi ile ilgili şu sorular sorulmaktadır:

 

‘Dil neden evrenseldir?’

 

‘Çocuklar ana dillerini nasıl oluyor da hızla öğrenebilmekte ve konuşabilmektedirler?’

 

‘Dilsel bilgi ile deneyimler arasında neden hep zayıf bir ilişki vardır?'

 

Dil gelişimi ile ilgili bütün bu özelliklerden yola çıkılarak, insandaki bir güdünün dil öğrenmeye kodlu olduğu söylenebilir. Yani, insanın biyolojik kodlarında, dil öğrenmeyi tetikleyen veya gerçekleştiren bir güdü olduğu varsayılabilir. Buna karşın, farklı bir görüş olarak tecrübelerin, deneyimlerin çocukların dil gelişiminde önemli olduğu savlanabilir. Çocuk, Et kedi yedi, gibi bir tümcenin neden yanlış olduğunu açıklayamasa da, deneyimlerinden yola çıkarak, Kedi  eti yedi, tümcesinin doğru olduğunu söyleyebilir. Böylesi bir durumda, çocuğun zihninde, gerçek dünyaya ilişkin deneyimlerin depolandığı bir bölme olduğu düşünülebilir.

 

 

 

Birimsellik (Modularity)

 

 

 

Yetişkin dilini anlamaya yönelik araştırmalardan bazıları, zihnin mimarisi ve dilin bilgisi ile inanç dizgesinin ayrık modüller içerisinde bir yerleşim gösterdiğine ilişkin olasılık üzerinde yoğunlaşmaktadır. Birimsellik çalışmaları, bilginin farklı kaynakları tarafından kullanılan birden fazla yoruma sahip tümcelerin işlemlenme sürecini araştırmaktadır. Kısaca, bu çalışmalar, bir yetişkin birden fazla yorumlamaya sahip bir tümceyi nasıl anlamaktadır, sorusu üzerinde durmaktadır. Gerçekte tümcelerin belirsizliği dilin doğasına dayanmaktadır. Yine de, genel olarak, belirsiz (ambiguous) bir tümceyle karşılaşan yetişkin, en sonunda, konuşmanın bağlamına uygun bir biçimde tek bir yorumlamaya ulaşmaktadır. Tümcenin bir bağlam içinde verilmediğini düşünelim, o zaman kişi, genel dünya bilgisini kullanarak, kendisine en uygun gelen yorumu kabul edecektir.

 

Zihnin modüler bir kavram olduğunu düşünen bazı araştırmacılar, bir yorumlama için tercihler arasındaki yarışmada ilk olarak dilsel zeminde (sözdizimsel ve anlambilimsel yapılar) karar verildiğini iddia etmektedirler. Bu görüşe göre, gerçek dünya bilgisi, dilsel zeminde verilen kararın ardından gelmektedir.

 

Dilin birimsel (modüler) olduğuna ilişkin bir başka kanıt,  dil bozuklukları üzerine yapılan çalışmalardır. Sözyitimi veya afazide bütün dil yetileri kaybolmaz. Beynin belirli bir bölgesinde meydana gelen bir etki anlam veya dil üretimi konusunda bir yitime neden olabilmektedir. Bu yitim, beynin aynı bölgesinden hasar görmüş tüm insanlarda benzer bir biçimde gerçekleşmektedir. Bu araştırmalarda, dil bozukluklarıyla, dilsel bilginin hangi görünümlerinin yitirildiği üzerine yoğunlaşılmaktadır.

 

 

Kaynak metin: LSA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder