Biz Güney Bulgaristan’da çocuğa “kızan” deriz, aynen Türkiye’nin Trakya bölgesinde olduğu gibi. Kuzey Bulgaristan’daki bir çok bölgede ise, Türkiye’nin Doğu Karadeniz bölgesiyle benzer bir şekilde, çocuğa “uşak” denir, mesela.
Kuşkusuz bu benzerlikler tesadüfi değil. Kelimelerin göçünü tarih içinde insanların göçünden bağımsız düşünemeyiz. Osmanlı’nın iskan politikaları sonucunda, Konya, Karaman, Tokat, Sivas, Maraş, Halep, Malatya, Antep, Adana ve Denizli bölgelerinde isyan çıkaran Türkmen aşiretlerinin Bulgaristan topraklarına göçe zorlandığını biliyoruz. Bunların bir kısmı Dobruca ve Deliorman’a, bir kısmı ise Kırcaali civarına ve Rodoplara yerleşmiştir.
Bu göç ile birlikte Balkanlar’daki topraklara yerleşen ve yerel dillerle etkileşim yüzünden belirli değişiklikler geçiren Türkçe ağızları, aslında bir bakıma zamana meydan okurcasına kendi özgünlüğünü korumayı başarmıştır. Bulgaristan’da konuşulan Türkçe, Türkiye Türkçesi’nin Cumhuriyet’in ilanından sonra yaşadığı dil devrimlerinden uzak kaldığı için, “muallim”, “mektep”, “talebe” gibi eski Türkçe sözcükler tedavülden kalkmamıştır. (İşin daha da ilginç tarafı, 90’lardan sonra çok yaygın bir şekilde uydu anten aracılığıyla izlenen Türkçe televizyon programlarının etkisine rağmen kalkmamıştır.)
Bununla yanı sıra, bölgesel ağızlarda korunan bazı eski sözcüklerin Türkiye coğrafyası ile ilişkisini takip etmek ortaya ilginç bir kelime göçü haritası çıkarıyor. Bu konuyu örneklemek için sizinle kişisel hafızamda bana babaannemden ve anneannemden kalan bir kaç kelimeyi paylaşmak isterim. Bu kelimelerin tümü hala Güney Bulgaristan’da Kırcaali ve Ardino (Eğridere) civarında kullanılır:
Şapçak, maşrapa (metal bardak) anlamına gelir. Kastamonu’da aynı manaya gelen şapa kelimesine rastlıyoruz.
Yastaaç kelimesinin Türkiye’de kullanımda olduğu coğrafya ise oldukça geniş. Üstünde hamur açılan, yemek yenen tahta (dikkatinizi çekerim, masa değil) anlamına gelen bu sözcük, İzmir’in Bergama ve Çandarlı ilçelerinde, Bursa’da, Trabzon’da, Kırklareli, Çorlu ve Tekirdağ civarında kullanılıyor.
Yaşmak, Kütahya, Yozgat ve Ankara’nın bazı köylerinde de başörtü anlamına geliyor.
Düve, dişi sığır demek ve Adana’nın Osmaniye ilçesinde de aynı anlamda kullanılıyor.
Kamçak kelimesi Bulgaristan’da Momçilgrad (Mestanlı) civarında bildiğimiz avuç anlamına gelirken, Balıkesir ve Muğla’da kedi pençesi demek.
Potin, ayakkabı anlamına gelen Fransızca kökenli bir kelime olmakla birlikte (bottine), Erzurum, Erzincan ve Malatya’da kullanılır.
Fistan, bildiğimiz elbise anlamıyla Zonguldak ve Artvin yörelerinde de kullanılıyor.
Katırtırnağı, Güney Bulgaristan’da olduğu gibi Edirne ve çevresinde de akasya ağacıdır, Burdur’da ise çiğdem. (İzmirlilerin ise simide gevrek diyor olması başka bir hikayenin konusu -Balkanlar’dan Türkiye’ye yakın tarih göçünün kelime haritası üzerindeki etkisini unutmamak lazım elbette).
Eminim, Kuzey Bulgaristan’daki Türkçe ağızlarında da kelime göçü haritasına ekleyebileceğimiz benzer ilginç örnekler mevcuttur. Kanımca bu yöresel ağızları ve kelimeleri bilmek, yeni nesillere aktararak yaşatabilmek, en az edebi Türkçe’yi doğru kullanabilmek kadar önemli. Bu yüzden sizleri kelime kumbaramıza sizin bölgenizde konuşulan yöresel kelimelerle katkıda bulunmaya davet ediyorum. Kelime katkılarınızı bizzat bana ya da bu sayfanın yorum bölümüne yazabilirsiniz. Hiç şüphesiz kelime göçü haritasını hep birlikte şekillendirmek bize kendimizi, tarihimizi ve aramızdaki bağları daha iyi öğrenmemizi sağlayacaktır.11/06/2012
Semiha Bekir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder