Öne Çıkan Yayın

kelime videoları

https://www.youtube.com/channel/UC91Wrsi_25Ts3280rX8CLDw                                               ...

16 Mayıs 2014 Cuma

yds kelime test -2

11) As he has adamantly withstood all kinds of political pressure on this issue for so long, it is

unlikely that he would ---- at this stage.

A) reinforce

B) relent

C) pursue

D) compete

E) dispose

adamant: (s) hosgörüsüz; çok sert / withstand: f (-stood, -standing) dayanmak, mukavemet etmek, karsı koymak / relent: f yumusamak; acıyıp merhamet göstermek / dispose: (f) niyetlendirmek; dağıtmak; düzenlemek, tanzim etmek; idare etmek, kullanmak, tasarruf etmek; uydurmak, kandırmak; son seklini vermek; of ile satmak, vermek, elden çıkarmak



12) The British entry into the European Community has ---- a new line of policy.

A) negotiated

B) confined

C) resented

D) constituted

E) refunded

negotiate: f anlasmayı müzakere etmek; tertip etmek, akdetmek; ciro etmek (çek, bono); üstesinden gelmek, basarmak, (engelleri) asabilmek / confine: (f) kusatmak; hapsetmek; evde veya yatakta tutmak; sınırlamak, toplamak, hasretmek / resent: f kızmak, gücenmek, / refund: (f) geri ödemek; tekrar para vermek



13) The argument he has put forward is hardly ---- with the information we have so far received

on the case.

A) reflective

B) representative

C) arbitrary

D) resistant

E) compatible

reflective: (s ) aksettiren, aksedici; aksettirilmis; düsünceli, mütefekkir; düsünce mahsulü /





representative: s , i bir grup veya sınıfı temsil eden, numune olan; vekâlet nev'inden; taklit ve benzeme kabilinden / arbitrary: (s) indi, kendince, ihtiyari,
keyfi / compatible: (s) , (gen) with ile uygun, birbirini tutan, munasip; geçimli
14) I don’t approve of the methods he is using, but his ---- aim, as regards the project, is
admirable.
A) conclusive
B) ultimate
C) controversial
D) convenient
E) deplorable
conclusive: (s) kesin; kati, son, nihai; ikna edici / deplorable: (s) müessif, acınacak halde, acıklı
15) I have looked through the report, but I must admit, only ---- .
A) carefully
B) thoroughly
C) superficially
D) seriously
E) experimentally
16) The allocation made by the budget committee can be used ---- to finance work on child
health.
A) plainly
B) excessively
C) extremely
D) remarkably
E) solely
solely: z yalnız, ancak, sadece
17) In an effort to ---- the rate of inflation many banks have raised their interest rates.
A) run out of
B) watch out
C) stand by
D) put out
E) keep up with
watch out: dikkat etmek / stand by: hazır beklemek; yakınında durmak; arka çıkmak, desteklemek; (sözüne) sadık kalmak; karısmamak, lâkayt kalmak, yardım etmemek; den. Hazır olmak, alesta durmak / put out: (p) çıkarmak; söndürmek; utandırmak; rahatsız etmek; yanmak
(beysbol); bozmak / keep up with: geri kalmamak, yetismek, yakalamak, ayak uydurmak




18) As my secretary will be away for a couple of days, would you be kind enough to ---- my

correspondence?
 
 
A) play back

B) bring off

C) take care of

D) return to

E) turn off
 
bring off: basarılı olmak / take care of: bakmak; muhafaza etmek / turn off: (pv) kapamak; kesmek; lafa boğmak, sözü çevirip cevapsız bırakmak; sapmak; Đng yol vermek; (argo) ilgisini kaybetmek




19) The rise in energy ---- has led to a reduction of fossil fuels that the world must use.
 
 
A) redundancy

B) efficiency

C) consumption

D) suitability

E) conformity
 
redundancy: (i) fazlalık / efficiency: (i) verim oranı, yeterlik; etki / suitability, suitableness: (i)uygunluk / conformity: (i) uygunluk, benzeyis




20) We must find some way to give them fairly complete and realistic picture of the situation, but without ---- them too much.
 
 
A) depressing

B) intimidating

C) restricting

D) complementing

E) embittering
 
depress: (f) üzmek, canını sıkmak; kuvvetten düsürmek, zayıflatmak; (k) dili kolunu kanadını kırmak; değerini veya miktarını azaltmak; mevki veya rütbesini indirmek; bastırmak; meyus etmek / intimidate: (f) gözünü korkutmak, sindirmek, yıldırmak / complement: (f) tamamlamak; birbirini tamamlar olmak / embitter: (f) acılastırmak; gücendirmek, acı hisler uyandırmak

21) Any child left to its own devices for too long is likely to ---- on some dangerous enterprise.
 
A) assert

B) entice

C) embark

D) reproach

E) reduce
 
assert: (f) ispat ve iddia ile beyan etmek; teyit etmek; demek, öne sürmek, söylemek / entice: (f)
 
 
 
Ayartmak / embark: (f) gemiye binmek veya bindirmek; sokmak girismek, baslamak / reproach:

(f) iftira etmek, sitem etmek, serzenis etmek; ayıplamak



22) One defect seems inherent in a purely classical education – namely, a too ---- emphasis on

the past.
 
A) recurrent

B) repressive

C) coherent

D) exclusive

E) deceptive
 
inherent: (s) tabiatında var olan / recurrent: (s) tekrar vuku bulan; (anat) dönüp aksi yöne giden
 
 
 
/ repressive: (s) bastırıcı, engelleyici; sıkıcı / exclusive: (s) umuma açık olmayan; tek, esi olmayan; hariç tutan; of ile müstesna / deceptive: (s) aldatan, aldatıcı



23) Industry as a whole was badly affected by the restrictions, but it was the high technology

sector that suffered most ---- .
 
A) blatantly

B) randomly

C) reasonably

D) tightly

E) acutely
 
blatant: (s) bödüren; yüksek sesle bağıran; kaba, açık, bariz, asikâr / random: (s) tesadüfi, rasgele / reasonably: (z) makul surette; oldukça / tightly: (z) sıkıca / acutely: (z) zekâ ile; siddetle
24) Few, if any, of the statements could be ---- substantiated by concrete experimental evidence.
 
A) intentionally

B) successively

C) restrictedly

D) impressively

E) conclusively
 
substantiate: (f) gerçeklemek, kanıtlamak; gerçeklesmek; gerçeklestirmek, tahakkuk ettirmek /

intentionally: (z) kasten, mahsus / successively: (z) sıra ile, birbiri arkasından / impressively: (z) tesir edici bir sekilde, sasırtıcı derecede



25) He’s basically a very reallient person so you can be sure he’ll soon ---- this disappointment.
 
A) make out

B) put through

C) get over

D) look up

E) fall through
 
reallient: her ortama çokiyi uyan / make out: (p) (göz ile) farketmek; mana vermek, anlamak; okumak, çözmek; ispat etmek; yazmak; basarmak; geçinmek, idare etmek / put through: bitirmek / get over: (hastalığı, öfkeyi) atlatmak; açıklamak, anlasılmasını sağlamak / look up: gözleri yukarı dikmek; aramak, bakmak; ziyaret etmek, yoklamak; iyilesmek, düzelmek / fallthrough: (p) basarı kazanamamak, muvaffak olamamak, vazgeçilmek



26) Whatever the pressures put upon him, I think it is highly unlikely that James would ever ----

anyone.
 
A) walk away with

B) give in to

C) make up for

D) get away with

E) fall through
 
walk away with: ön plana geçmek / give in: teslim olmak; kabul etmek, susmak / make up for: telafi etmek / get away with: argo süphe uyandırmadan veya ya- kalanmadan atlatmak / fall through: basarı kazanamamak, muvaffak olamamak, vazgeçilmek

27) Among the problems facing bridge engineers, the most serious ones are those of ---- and repair.
 
A) improvement

B) reassessment

C) determination

D) distinction

E) maintenance
 
distinction: (i) ayırt etme, tefrik, temyiz; fark, idrak; açıklık, vuzuh; nisan, rütbe, paye; sivrilme,





yukselme; üstünlük
 
 
28) The two major political parties in Britain have currently ---- to extreme and radically different approaches to the solution of Britain’s economic problem.
 
A) referred

B) obsessed

C) committed

D) implied

E) meant
 
refer: (f) vermek, isnat etmek, hamletmek; göndermek, havale etmek, müracaat etmek; isaret

etmek, ima etmek; bakmak, danısmak, sormak / obsess: (f) musallat olmak, zihnini mesgul etmek / mean: niyet etmek, düsünmek; mana vermek, kastetmek, demek istemek; demek



29) It now appears that while US leaders are still willing for the nation to exert itself abroad and

give large amounts of foreign assistance, the American public is ---- to go along with these

policies.
 
A) spontaneous

B) precarious

C) competitive

D) reluctant

E) deliberate
 
exert oneself: (k) çabalamak, uğrasmak / go along with: (p) ile beraber bulunmak; uymak; razı olmak / spontaneous: (s) kendi kendine olan, ihtiyari / precarious: (s) güvenilmez, istikrarsız, esassız, asılsız, kararsız, süpheli; nazik, tehlikeli, rizikolu; (eski) baskasının keyfine tabi /competitive: (s) rakip olan; rekabet ile ilgili; müsabaka tarzında, yansma mahiyetinde
30) It is ---- surprising that the art of ancient America remains the most mysterious and the least accessible.
A) urgently
B) notably
C) indifferently
D) elaborately
E) hardly
accessible: (s) yanına girilebilir, içine girilebilir; kolay bulunur; kandırılabilir; alınır, bulunur /
indifferently: (z) ilgisizce / elaborately: (z) üzerinde dikkatle durarak, inceden inceye isleyerek

 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts