Öne Çıkan Yayın

kelime videoları

https://www.youtube.com/channel/UC91Wrsi_25Ts3280rX8CLDw                                               ...

3 Aralık 2014 Çarşamba

Konferans çevirmenliği

     Konferans çevirmenliği ya da genel bir tanımla sözlü çeviri, bir dilde duyulan, söylenen sözce bütünlerinin başka bir dile aktarılmasıdır. Belli başlı üç tekniği vardır: ardıl çeviri, konuşmacı konuşmasını yapar, dilmaç onun ardından söylediklerini varış diline aktarır; anında çeviri, dilmaç çeviriye konuşmacıyla aynı anda başlar eşzamanlı çeviri de denilmektedir, “whispering” çeviri, daha çok bir ya da iki kişiye yönelik çeviridir, dilmaç dinleyicinin yanına oturur ve konuşmacının söylediklerini çevirerek dinleyicinin kulağına fısıldar.
Pek çok kişinin sandığının aksine simültane çeviri ya da mütercimlik sadece 50 yıllık geçmişi olan bir meslek değildir. Elimizdeki kaynaklar bize mütercimliğin tarihinin çok eskilere Roma İmparatorluğu’na kadar dayandığını gösteriyor. Aslında bugün bize daha çok bir çeviri tekniği olarak görünen anında çeviri, tarih içinde uzun yollar katederek bugünkü kesinliğine ulaşmıştır. Gerçekte sözlü çeviri, ardıl ya da anında çeviri, basit bir teknik değil karmaşık bir yapıdır ve yöntem ve teknikleri yüzyıllar boyunca süregelen bir evrim sonucunda olgunlaşmıştır. Geçmişte dilmaçlar, sadece tarihin tanıkları olarak değil bizzat tarihi yaşayan ve biçimlendiren bireyler olarak görev almışlardır.

     Latince’nin diplomasi dili olduğu yıllarda, çok etkinlik gösteremeyen sadece belli çevrelerde varlığını sürdüren mütercimliğin, 1600 yıllarında Fransızca’nın giderek yaygınlaşmasıyla, hala Latince’nin egemenliğindeki Batı Avrupa dışında, önem kazandığını, anlaşmalar yapılırken dilmaçların kralların yanında giderek daha fazla görüldüklerini ve 14. Louis zamanında Fransızca’nın egemen diplomasi dili olmasıyla artık kralların ve resmi toplantıların ayrılmaz parçaları olduklarım gözlemliyoruz.

     Bu ilk dilmaçlar hakkında bütün bildiklerimizi yıllıklardan, kroniklerden ve bizzat dilmaçların anılarından öğreniyoruz. Romalılar işgal ettikleri toprakların yönetiminde yardımcı olarak dilmaçları kullanmışlar, özellikle sınır bölgelerinde yerli halkla anlaşmada yöneticiler sık sık dilmaçlardan yardım almışlardır. Roma yıllıklarından öğrendiğimize göre, ilk dilmaçlar genelde iki kültür arasında yetişmiş, farklı ırk ve uluslardan gelen ana babalardan doğmuş melezler özellikle kadınlar, Hindistan’da yaşayan Ermeniler, Museviler ve Hıristiyanlardır.
Kroniklerde, Romalıların ve Perslilerin müzakerelerde kendi çevirmenlerini kullandıkları yazılı. Aslında dilmaçlara en çok Ortaçağ Arap kültüründe rastlıyoruz. Ortaçağ Fransız yıllıkları Haçlı Seferlerinde çevirmenlerin de bulunduğunu yazıyorlar.
Dilmaçların ve mütercimliğin önemi Rönesans’ta Hümanizm’le birlikte yerli dillerin öne çıkmasıyla artar. Bunun kanıtlarını da Venedik Ticari Arşiv kayıtlarında ve 17 ve 18nci yüzyıl devlet kayıtlarında buluyoruz. Ulusların ve ulusal dillerin doğuşuyla çevirmenler diplomatik ve kültürel ilişkilerin ayrılmaz bir parçası olur ve çevirmenlik, öteki mesleklerin yanında ikincil bir iş olmak yerine başlı başına bir meslek olarak görülmeye başlanır. 

     Anında çevirinden önce kullanılan ardıl çevirinin tarihteki dönüm noktası Paris Barış Konferansları ve ı. I. Dünya Savaşı sonundaki “League of Nations” (Milletler Cemiyeti) Konferanslarıdır. Bu konferanslarda konuşulan dillerin çokluğu göz önüne alınarak bir çeviri servisi kurulmuş ve ardıl çeviri yapılmıştır. Bu mesleğin öncüleri Paul Mantoux, Jean Herbert, Robert Contino, Georges Mathieu, Milletler Cemiyeti İspanya delegasyonu başkanı, diplomat ve yazar Salvador de Madariga, Hitler’in ve Mussolini’nin çevirmeni Eugene Dollman ve Mme Angeli’dir. Konferanslarda genelde çevirmenler konuşmacının yanına yerleşir ve onun ardından söylediklerini tercüme ederler. Ara sıra, yazılı olarak verilen bir metni yüksek sesle çevirmeleri de istenir.
Bu toplantılarda bazı etik sorunlarla karşılaşıldığı da olur. Amerika Başkanı Woodrow Wilson’un çevirmenlerinden Binbaşı Stephen Bonsal (1865-1951) bir anısında, Arabistanlı Lawrence’dan (Thomas Edward Lawrence) konferansın daha önceki oturumlarında Paul Mantoux’nun konuşmacıların bazı heyecanlı nutuklarım yumuşatarak aktardığı gibi Emir Faysal?ın sözlerini biraz daha yumuşatarak çevirmesinin istendiğini anlatır. Lawrence” Ben bir çevirmenim, sadece söylenenleri aktarmakla yükümlüyüm. Emir çatışmalarda ölen binlerce evladı adına konuşuyor. Onların son sözlerini telaffuz ediyor. Bunları daha yumuşak söylememin yolu yoktur, bunları daha yumuşak sözlerle çevirmemin yolu olmadığı gibi” der.
Daha çok birebir bir çeviri tekniği olan “whispering- fısıldayarak” çeviri tekniği de uzunca bir süre kullanılır. Bu tür çeviri, daha çok saraylarda kralların ve sultanların özel çevirmenliğini yapanlarca kullanılır. Çevirmen çeviri yapacağı kişinin yanına oturur ve söylenenleri bu kişinin kulağına fısıldayarak aktarır.

     Fakat birden fazla dilin konuşulduğu ve tartışma ortamlarının hızına yetişilemediği zamanlarda bu iki tekniğin yerini alacak başka arayışlara girilir. Çevirmene konuşmacıyla aynı anda çeviriye başlamasına olanak verecek bir ses tesisatı projesi geliştirilmeye çalışılır. Bu tür bir ses tesisatı International Business Machines kuruluşu tarafından geliştirilir ve Milletler Cemiyeti’nde üç Amerikalının (işadamı Edward Filene, elektrik mühendisi Gordon Finlay, IBM Başkanı Thomas Watson) çabalarıyla kullanılmaya başlanır. Cenevre’deki Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labor Office) Milletler Cemiyeti’nde bu tekniği kullanan ilk kuruluştur. Filene-Finlay-IBM Sistemi ilk kez 1927 yılında ardıl çeviriyle birlikte, Cenevre’deki İşçi Konferansı’nda kullanılır. Simültane çeviri 1935′de Leningrad’daki 15. Uluslararası Fizyoloji Konferansı’nda da kullanılır. Prof. Pavlov’un konuşması Rusça’dan, Fransızca’ya, İngilizce’ye ve Almanca’ya çevrilir. Milletler Cemiyeti etkinlikleri II. Dünya Savaşı’nda kesintiye uğrar ama simültane çeviri uluslararası ilişkilerde hep varlığını sürdürür.
IBM simültane ekipmanları 1944 yılında Philadelphia Konferansı’nda da kullanılır. Çevirmenler konuşmacıların bulunduğu platformun altına yerleşirler ve (20) yıllık tesisatı kullanmak zorunda kalırlar. Bütün bu olumsuzluklara karşın ardıl ve anında çeviri bir yıl sonra 1945 yılında, Birleşmiş Milletlerin iskeletinin kurulduğu ünlü San Francisco Konferans’ ında uygulanır.
Simültane çeviri tüm teknik aksamıyla ve baştan sona ilk kez, Nuremberg’deki Savaş Suçları Mahkemesi’nde kullanılır (Kasım 1945-Ekim 1946). Müttefik kuvvetlerinin bir safta, Nazi savaş suçlularının öbür safta yer aldığı bu duruşmalar sadece bu ülkeleri değil tüm dünyayı ilgilendirmektedir ve dönemin en büyük olayıydı; bütün dünyanın gözü Nuremberg mahkemesindedir. Müttefikler Amerika, Büyük Britanya, Fransa ve Rusya’ydı ve sanık sandalyesinde Nazi liderleri oturmaktadır. Doğal olarak mahkemede İngilizce, Fransızca, Rusça ve Almanca konuşulmaktadır. Dolayısıyla anında çeviri gerekir ve her zaman olduğu gibi simültane çevirmenlerin hazırlanmak için yeterli zamanları yoktur. Sadece Edouard Roditi’nin ve Haakon Chevalier’nin daha önceden anında çeviri deneyimleri vardır. Çeviri ekibini zor koşullar altında, hemen her çeşit konunun konuşulacağı birden fazla uzmanlık alanının gerektiği bir deneyim bekliyordu.

     Buna karşın, çevirmenler bu davalarda kullanılan anında çeviri tekniği ve konferans çevirmenliği mesleğinin geleceğini inşa ettiler. Çeviri servisinin başında Binbaşı Leon Dostert bulunuyordu (1904-1971). Dostert ekibini, Cenevre Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Okulu’nun öğrencileri ve öğretmenleri arasından ve birden fazla anadiline sahip ya da savaş yıllarında bir biçimde birden fazla yabancı dili öğrenmiş ve uzun süre çok dillin konuşulduğu ortamlarda bulunmuş kişiler arasından seçmişti. Teknik sistem, sonraları radarın bulunmasını sağlayacak buluşlarıyla ünlenecek ex­RAF bomba uçağı pilotu ve ses mühendisi Kanadalı Aurele Pilon tarafından mükemmelleştirilmişti. Pilon, mikrofonlarla kulaklıkları birbirine bağlayan yüksek sese duyarlı. karmaşık ama çalışan bir sistem kurmayı başarmıştı. Doğal olarak, duruşmalar sırasında çok büyük güçlükler yaşandı: çünkü bir yabancı dili çok iyi biliyor olmanın, ifade çabukluğu ve esnekliği, soğukkanlılık, içgüdü ve sağduyu, hem ana dilinde hem yabancı dilde zengin bir sözcük dağarcığı gerektiren anında çeviri etkinliğinde başarılı olmaya yetmediği görülür. Nuremberg mahkemelerinde düşünülenin aksine, dil bilgileri ne olursa olsun dilmaçlar anında çeviride başarılı olabilmek için pek çok konuda yetenekli olmak zorundadırlar. Yine de tüm bu zorluklara rağmen, dilmaçlar duruşmalar sırasında üstlerine düşeni ellerinden gelen en iyi biçimde yaparlar ve onların başarılarını gören Birleşmiş Milletler de, çevirmenin konuşmacıyla aynı anda çeviriye başladığı bu “mucizevi sistemle” tanışır. Dostert simültane ekibini kurmakla görevlendirilir. İngilizce’den, Fransızca’dan, Rusça’dan çeviri yapan dilmaçların arasına kısa bir süre sonra Çince’den çeviri yapan çevirmenler de katılır. Bu ilk ekip zaman zaman Birleşmiş Milletlerin Success Gölü yakınlarındaki merkezinde görev alır ve ilk resmi görevleri 1947′de Londra’daki Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Konferansı olur. 15 Kasım 1947′de 152 nolu Kararnameyle simültane çeviri servisi, ardıl çevirinin yanında, sürekli bir hizmet olarak kabul edilir. Aslında bu karar Genel Kurul’da ardıl çevirinin sonunun geldiğinin göstergesidir. Simü1tane çeviri 1950 yılında tamamen kabul edilir ve ardıl çeviri daha çok mahkemelerde, özel toplantılarda kullanılmaya başlanır. Konferans çevirmenliği bugün çok gelişmiş teknik sistemiyle bütün ülkelerde ve bütün uluslararası konferanslarda kullanılmaktadır.

     Bugün dünyada bütün devletlerin Dış ilişkiler Servislerinde konferans çevirmenleri bulunmakta.Bunun ilk örneği de Amerikan Dış İşleri Departmanının çeviri bürosudur. Konferans çevirmenliği artık bir meslek olarak algılanıyor. Artık konferans çevirmeni yetiştiren, anında çeviriyle ilgili kuramlar üreten, araştırmalar yapan, tekniği geliştiren, yeni çevirmenler yetiştiren kısacası bu mesleğe bilimsel ve akademik bir kimlik kazandırmaya çalışan okullar ve üniversiteler var ve sayıları her geçen gün artıyor. Bu üniversiteler arasında Cenevre Üniversitesi (1941), Viyana (1943), Mainz/Germersheim, (1946), Georgetown (1949), Heidelberg (1050) ve en son olarak da Paris Sorbon Üniversitesi’ndeki ES IT’ i sayabiliriz. Mesleğin ilerlemesindeki başka bir kilometre taşı da Avrupa Birliği’nin resmi dil sayısını 1971 yılında artırmasıdır. Bugün yedi resmi dili bulunan Avrupa Topluluğu’nda yaklaşık iki yüz simü1tane çevirmen aktif olarak mesleklerini yapmaktadır. Dilmaçlar artık uluslararası toplantıların demirbaşlarından sayılıyorlar. Sustuklarında bütün herkes susuyor. Kısacası Konferans çevirmenliği okulları, kuruluşları, dernekleri (AIIC- Association International des Interprètes de Conferences- Uluslararası Konferans Çevirmenleri Derneği) profesyonel çevirmenleriyle geleceğini inşa ediyor ve çok sağlam temeller üzerine oturduğu için ufukları her geçen gün biraz daha genişliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts