Ülkemizde yabancı dil öğrenmekte zorlanan insanların sayısı oldukça fazladır. Dünyanın birçok ülkesinde birden fazla yabancı dil konuşabilen insanlar oldukça sıradan görülebilirken ülkemizde bir yabancı dili bile konuşabilecek seviyede bilen insanlar yabancı dil öğrenmekte zorlananlar veya hiç öğrenmeyenler tarafından uzaydan gelmiş zannedilebilmektedir. Oysa kendi ana dilini öğrenebilmiş olan herkes bir başka dili öğrenebilecek kabiliyete sahiptir.
Avrupa’ya baktığımız zaman bir kaç ülke hariç , kıtanın büyük bölümünde ülkelerin resmî dilleri birer Hint-Avrupa dilidir. Bu diller arasında dilbilgisi kuralları bakımından farklar olsa da sözcükler çoğunlukla birbirine benzemektedir ve bu durum bu dilleri konuşanların birbirlerinin dillerini öğrenmelerini kolaylaştırmaktadır. Örnek verecek olursak:İngilizce mother, İspanyolca madre, Yunanca μητέρα /mitera/ “anne”; aynı sırayla father, padre, πατέρας /pateras/ “baba” demektir. Bu sözcükler bir Hint-Avrupa dili olan Farsçada da mâder ve peder şeklindedir ve Osmanlı döneminde kullanılmıştır. Bunlardan peder günümüz Türkçesinde de kullanıldığı için father/padre/πατέρας /pateras/ sözcüklerini öğrenirken kolaylık olabilmektedir. Farsça sözcüklerin sık sık kullanıldığı Osmanlı Türkçesinin okullarda zorunlu ders olmasına karşı çıkanlar olsa da böyle bir dersi alan öğrencilerin Hint-Avrupa dillerini öğrenmesi de kolaylaşabilir.
Birçok konuda olduğu gibi dil öğrenirken önemli bir nokta da motivasyondur. Dili sadece dersten veya sınavdan geçmek için öğrenmeye çalışırsanız yabancı dilinizi geliştirmeniz zordur. Eğer okulda öğrendiğiniz veya işe girmek için çalıştığınız yabancı dil söz konusuysa bu dili öğrenmenin size sağlayabileceği başka imkanları da araştırınız. Örneğin İngilizce öğrendiğinizde artık internette okuyabileceğiniz sitelerin sadece Türkçe ile sınırlı olmayacağını, dünyanın başka yerlerinde İngilizce bilen insanlarla tanışıp iletişim kurabileceğinizi, ithal malı elektronik alet satın aldığınızda menüsünün İngilizce olması durumunda kullanırken zorluk çekmeyeceğinizi vs. düşünerek İngilizce,fransızca,almanca,ispanyolca öğrenmek için yeni yeni sebepler bulabilirsiniz.
Yabancı dil öğrenme problemlerinden biri de dili öğrenmek için uygun kaynakların bulunamamasıdır. Elinizde kitaplar olabilir fakat kitaplar hazırlanırken kullanılan yöntem öğretici değilse sizi sıkabilir. Ezber yapmak dil sınavına girmeden önce kullanılabilecek bir yöntem olabilir; sınavdan kısa bir süre önce yüzlerce sözcük ezberleyip sınav esnasında hatırlayabilirsiniz. Fakat dil öğrenmek sadece sınava girilecek bir ders gibi değildir. Bir dili öğrenmeye başladığınızda öğrendiklerinizi kullanarak yeni şeyler öğrenebilirsiniz. Çoğunlukla öğrendiğiniz sözcüklerle kurulmuş cümleleri anlamaya çalışırsanız daha önce öğrenmemiş olduğunuz sözcükleri de sözün gelişinden anlamaya başlayabilirsiniz. Hiç birşey anlamadığınız bir konudan zevk almanız zordur fakat az da olsa birşeyler anlayabilecek seviyeye geldiğinizde artık dil öğrenmek size zevk vermeye başlayabilir. Dolayısıyla elinizdeki kitaplar ezbere yönelik hazırlanmışsa ve sizi pratik yapmaya yönlendirmiyorsa fazla birşey öğrenemeyebilirsiniz. Ayrıca seviyenize uygun olmayan kitaplar da sizi sıkabilir. Örneğin siz İngilizcede temel birçok kelimeyi ve bazı ifadeleri öğrendikten sonra İngilizce öğretmeye ‘What’s your name?’ konusundan başlayan bir kitap daha sizi baştan sıkabilir. Bunun yerine ilginizi çeken konularda birşeyler okuyarak İngilizcenizi ilerletmeye devam edebilirsiniz.
Eğer bir dili kendi kendinize öğrenmeye çalışacaksanız o dilin gramer kitaplarının ve sözlüklerinin yanında konuşma kılavuzlarını da edinin. Bir konuşma kılavuzu çeşitli durumlarda kullanabileceğiniz cümleleri size hazır olarak verebilir. Bu cümleleri öğrendiğiniz dilbilgisi kurallarıyla değiştirerek yeni cümleler kurabilirsiniz. Örneğin birçok konuşma kılavuzunda cümlelerin siz’li (kibar/resmî) hitap şekilleri bulunur. Diyelim Almanca öğreniyorsunuz ve elinizdeki konuşma kılavuzundan aşağıdaki gibi bazı cümleleri öğrendiniz:
Wie heißen Sie? Adınız nedir?
Wie geht’s Ihnen? Nasılsınız?
Was machen Sie? Ne yapıyorsunuz?
Bu cümlelerde geçen sözcükleri tek tek incelediğinizde heißen’ın bir fiil olduğunu ve 2. teklik şahıs çekiminin heißt olduğunu elinizdeki sözlük ve gramer kitaplarından öğrenebilirsiniz. Yine siz anlamında kullanılan Sie’nin yerine 2. teklik şahıs zamiri olan du’yu kullanabileceğinizi bu kaynaklarda bulabilirsiniz. Bu şekilde cümleleri aşağıdaki biçimlere dönüştürebilirsiniz:
Wie heißt du? Adın nedir?
Wie geht’s dir? Nasılsın?
Was machst du? Ne yapıyorsun?
Bir zamanlar kendi kendinize böyle bir çalışma yaptığınızda kurduğunuz cümlelerin doğru olup olmadığını kontrol etmeniz zor olabiliyordu. Günümüzde böyle cümleleri Google’da tam veya parça parça aratarak kontrol edebiliyorsunuz. Bu tür bir çalışma ile cümleleri analiz edebilmeyi ve dillerin gramerlerini kendi kendinize çözebilmeyi öğrenebilirsiniz. Mesela Almanca öğrenirken:
Wie heißen Sie? Adınız nedir?
Wie heißt du? Adın ne?
cümlelerini karşılaştırdığınızda Almancada isim sorarken heißen diye bir fiilin kullanıldığını, Almancada heißen Sie kısmı değişirken Türkçede adınız kısmının değiştiğini ve heißen fiiliyle yapılan soruda ne anlamına gelen was değil de nasıl anlamına gelen wie sözcüğünün kullanıldığını gözlemleyebilirsiniz. Daha sonra İspanyolca öğrenmeye çalışacak olursanız:
¿Cómo se llama usted? Adınız nedir?
¿Cómo te llamas? Adın ne?
cümlelerindeki llamarse eyleminin Almancadaki heißen ile benzer bir kullanımının olduğunu görebilirsiniz. Eğer İspanyolca ve İtalyanca gibi birbirine daha yakın diller söz konusu ise o zaman birinin gramerini bilmekle diğerinin gramerini büyük ölçüde kendiniz çözebilirsiniz:
¿Cómo se llama usted? – Come si chiama?
¿Cómo te llamas? – Come ti chiami?
gibi cümleleri karşılaştırdığınızda İspanyolcadaki ve İtalyancadaki sözcüklerin anlamlarını ve eklerin işlevlerini, iki dil arasında bazen düzenli ses farklılıkların olduğunu kendiniz çözebilirsiniz.
Dil öğrenirken kullanabileceğiniz bir yöntem de o dili konuşanları dinlemek ve izlemektir. Küçük çocuklar nasıl çevrelerinde olan biteni gözlemleyerek ve aynı sözcükleri veya ifadeleri tekrar tekrar duyarak konuşmayı öğreniyorlarsa siz de bunu deneyebilirsiniz. Kendiniz yabancılarla konuştuğunuzda dili yeni öğrenmekte olan küçük çocukların bilmedikleri sözcükleri sormaları gibi siz de anlamadığınız sözcükleri konuştuğunuz kişiye sorabilirsiniz.
28 Ocak 2015 Çarşamba
Farmers and antibiotics in farming - yds reading sorusu
Farmers in
many countries utilize antibiotics in two key ways: at full strength to treat
animals that are sick and in low doses to fatten meat-producing livestock or to
prevent veterinary illnesses. Although even the proper use of antibiotics can
inadvertently lead to the spread of
drug
resistant bacteria, the habit of using a low dose is a formula for disaster:
the treatment provides just enough antibiotic to kill some but not all
bacteria. The germs that survive are typically those that happen to bear
genetic mutations for resisting the antibiotic. They then reproduce and
exchange genes with other microbial resisters. As bacteria are found literally
everywhere,
resistant
strains produced in animals eventually find their way into people as well. You
could not design a better system for guaranteeing the spread of antibiotic resistance.
To cease the spread, Denmark enforced tighter rules on the use of antibiotics
in the raising of poultry and other farm animals. The lesson is that improving
animal husbandry – making sure that pens,
stalls and
cages are properly cleaned and giving animals more room or time to mature –
offsets the initial negative impact of limiting antibiotic use.
1- It
is understood from the passage that ----.
A) farmers
mainly prefer using antibiotics as a
preventive
measure for diseases
B) antibiotics
are merely useful in treating the
contagious
diseases of farm animals
C) continuous
and heavy doses of antibiotics are crucial
for poultry
D) antibiotics
are so far the only effective method to
fatten up
meat-producing animals
E) poultry
prices are affected by the spread of
contagious diseases
2- It
is implied in the passage that ----.
A) widespread
use of antibiotics is intended to eliminate
the chances of a
possible pandemic
B) using a low
dose antibiotic compared to a heavy
dose is highly
recommended for farmers
C) human beings
should test the efficacy of using
antibiotics on
other animals before using them on
poultry
D) increased
antibiotic resistance in human beings is
due to the
consumption of animal products with
antibiotic
content
E) antibiotic
resistance in poultry animals has led
scientists to find alternative
solutions to fight off these bacteria
3- According
to the passage, ----.
A) the spread of
bacterial infections in poultry may not
be avoided by
improving physical conditions
B) the weight of
the poultry mainly depends upon the
environment they
are brought up in
C) strict
regulations in Denmark are employed to
minimize the
effects of antibiotic use on both poultry
and people
D) the
maturation period of poultry in Denmark is
determined by
the size of the animal
E) the
productivity of poultry can best be analyzed
through the amount of the
antibiotic used on the animal
4- It
is stated in the passage that antibiotics ----.
A) are crucial
as they change the genetic mutations of
poultry
B) form the
basis for microbial resistance of genes in
animals
C) are effective
in restricting resistant strains of bacteria
in poultry
D) are employed
to prevent a possible disease spread
from farm
animals to human beings
E) may produce
drug resistant bacteria, irrespective of
how carefully they are used
1. A 2. D 3. C 4. E
Etiketler:
kelime,
okuma,
paragraf,
reading,
yds,
yds 2010,
yds 2011,
yds 2012,
yds 2013,
yds 2014,
yds 2015,
yds 2023,
yds cevapları,
yds okuma,
yds paragraf,
yds reading,
yds soru ve cevapları,
yds soruları
26 Ocak 2015 Pazartesi
Writing and ‘creating’
One possible objection to a course such as that outlined above is that it is severely functional. While it is true that most people learn foreign languages for functional reasons, it
may well be asked what role there is in EFL for a creative approach to writing.
It should be said at once that the kind of scheme outlined can be exciting, particularly when students genuinely feel that they are progressing successfully, and also that it can
include imaginative story writing, both guided and free. At the same time, in the early stages, there is a tendency to
emphasise accuracy at the expense of the fluency which can add genuine pleasure to the process of composition,
particularly for the able student, in a foreign language. In practice, it may be sensible at the early stages to divide the
aims, and to tell students that the purpose of the main writing course is to develop accuracy in the first instance, but
that the teacher will be delighted to look at—for example—a diary or anything else written solely for pleasure in English.
However, it is inadvisable to express willingness to ‘correct’ mistakes, otherwise the situation is back to that of
approaching a random mass of errors which cannot be systematically treated, and the whole purpose of the early
controlled composition work was to avoid that. At the same time the teacher should be willing to discuss the content of
freely written work with the students and to encourage them in every way, but they need to be made aware that they must
have an ability to do ‘normal’ writing in English before they can justify being experimental. The emphasis in this chapter
has been on controlling, defining and organising the writing course. It is clearly advantageous to the teacher to know
exactly what he is doing, but even more the organisation enables the student to see his own progress in terms of a scheme. This builds up his confidence, and with language teaching confidence can be enormously important.
14 Ocak 2015 Çarşamba
Bruno Latour
Pour
permettre au citoyen de mieux appréhender les
grands débats scientifiques, le célèbre sociologue des sciences, Bruno
Latour, propose une méthode originale. Cette méthode répond à un double
constat. D’une part,
le public
est de plus en plus confronté à des incertitudes en matière scientifique: que
penser de la nocivité des ondes des téléphones portables, des nanotechnologies,etc.
D’autre part, la confiance dans les
institutions scientifiques diminue. La conséquence est qu’on n’arrive plus à
mettre fin aux débats. Désormais, chaque citoyen ne doit plus seulement
apprendre mais
enquêter
pour découvrir qui sont les producteurs de savoirs, où sont les conflits, les
intérêts, qui finance les recherches, etc. Nous sommes tous les habitants d’un paysage
controversé. Il existe, par ailleurs des pseudo-controverses qui brouillent
davantage la compréhension, comme celle sur le réchauffement climatique,
entretenue artificiellement par les “climatosceptiques”, ceux qui rejettent
toute idée de réchauffement climatique, malgré le fait que l’origine anthropique
de ce réchauffement ne fasse plus guère de doute; ou sur l’innocuité du tabac,
qui a été
longtemps
entretenue par les lobbys financés par les industriels du secteur. Afin de
mettre fin à ces genres de controverses, il faudra mettre à disposition de
tous, une cartographie des controverses qui permettra de relier une quantité de données.
1-
Le but
essentiel de la méthode proposée par Bruno
Latour
est ----.
a. la compréhension des débats scientifiques par le
grand public
b. le développement des données scientifiques en
c. matière de cartographie
l’instruction du public sur les énergies
d’avenir
d. la sensibilisation du grand public aux problèmes
e. écologiques
f. la création d’un réseau de données scientifiques
fiables
2-
On
observe une diminution de confiance dans les
institutions
scientifiques, ce qui conduit ----.
a. les climatosceptiques à brouiller la compréhension
des grandes questions scientifiques
b. les scientifiques à fournir des données de base
insuffisantes pour le grand public
c. le grand public d’être de plus en plus confronté aux
incertitudes liées aux débats sans conclusion
d. les industriels à participer aux débats scientifiques
e. les citoyens à faire confiance à des scientifiques
sans
références sérieuses
3-
Un “climatosceptique”
est celui qui ----.
a. croit à l’innocuité du tabac
b. croit à la possibilité d’empêcher le réchauffement
climatique
c. ne croit pas aux recherches réalisées par les
industriels
d. doute de tous les résultats des controverses en
matière scientifique
e. doute de la véracité du réchauffement
climatique
4-
Le titre
du texte pourrait être “----”.
a. Les technologies nouvelles et leur nocivité
b. Le monde des controverses
c. Débats sur le réchauffement climatique
d. Mieux comprendre les débats scientifiques actuels
e. Le rôle des industriels dans les débats
scientifiques
1.
A
2.
C
3.
E
4.
D
8 Ocak 2015 Perşembe
YDS 2015 hazırlık - çok çıkan kelimeler -
fit to = bağdaşmak, uymak, match, süit
floating = havada asılı duran, (tahta parçası vs. için)
denizin hareketiyle su üzerinde yüzen /
sürüklenen, (a floating ship = denizde
sürüklenen bir gemi)
develop, zıt anl.= fade
forecast = önceden tahmin etmek, predict,
anticipate, foresee
frustrating = (yoğun çabaların karşılıksız kaldığı
durumlar için) asap bozucu, sinirlendirici,
annoying, exasperating
gain in favour = rağbet görmek, taraftar toplamak
get into = (yaramazlık, inatçılık vs.) etmek, başını
(belaya, sıkıntıya vs.) sokmak, be involved in
get used to = (bir şey)’e alışmak, adapte olmak,
adapt oneself to, familiarize oneself with
get away with = yanına kar kalmak
conquer, resist
gezdirmek, anlık / kısa bakış
head for / to / towards = (bir yer)’e doğru gitmek,
yolculuğa hazırlanmak, yönünü (o yer)’e doğru
çevirmek
in consequence = (bunun) sonucunda, (buna) bağlı
olarak, as a result
initially = öncelikle, aslında, esasen, önceleri,
başlangıçta, primarily, essentially, at first,
originally, in the beginning, zıt anl.= finally
insignificant = önemsiz, değersiz, unimportant, zıt
anl.= significant, important
floating = havada asılı duran, (tahta parçası vs. için)
denizin hareketiyle su üzerinde yüzen /
sürüklenen, (a floating ship = denizde
sürüklenen bir gemi)
flourish = gelişmek, büyümek, ilerlemek, grow,
develop, zıt anl.= fade
forecast = önceden tahmin etmek, predict,
anticipate, foresee
frustrating = (yoğun çabaların karşılıksız kaldığı
durumlar için) asap bozucu, sinirlendirici,
annoying, exasperating
gain in favour = rağbet görmek, taraftar toplamak
get into = (yaramazlık, inatçılık vs.) etmek, başını
(belaya, sıkıntıya vs.) sokmak, be involved in
get used to = (bir şey)’e alışmak, adapte olmak,
adapt oneself to, familiarize oneself with
get away with = yanına kar kalmak
give in to = (birisi)’ne yenilmek, teslim olmak,
surrender to, succumb to, submit to, zıt anl.=
conquer, resist
glimpse (fiil) = bir an için görmek, kısaca göz
gezdirmek, anlık / kısa bakış
head for / to / towards = (bir yer)’e doğru gitmek,
yolculuğa hazırlanmak, yönünü (o yer)’e doğru
çevirmek
in consequence = (bunun) sonucunda, (buna) bağlı
olarak, as a result
initially = öncelikle, aslında, esasen, önceleri,
başlangıçta, primarily, essentially, at first,
originally, in the beginning, zıt anl.= finally
insignificant = önemsiz, değersiz, unimportant, zıt
anl.= significant, important
5 Ocak 2015 Pazartesi
The first conditional
The first conditional
• If we don't get the contract, we'll have wasted a lot of time and money.
• If he comes, you can get a lift home with him.
We use the First Conditional to talk about future events that are likely to happen.
• If we take John, he'll be really pleased.
• If you give me some money, I'll pay you back tomorrow.
• If they tell us they want it, we'll have to give it to them.
• If Mary comes, she'll want to drive.
The 'if' clause can be used with different present forms.
• If I go to New York again, I'll buy you a souvenir from the Empire State
Building.
• If he's feeling better, he'll come.
• If she hasn't heard the bad news yet, I'll tell her.
The "future clause" can contain 'going to' or the future perfect as well as 'will'.
• If I see him, I'm going to tell him exactly how angry I am.
• If we don't get the contract, we'll have wasted a lot of time and money.
The "future clause" can also contain other modal verbs such as 'can' and 'must'.
• If you go to New York, you must have the cheesecake in Lindy's.
• If he comes, you can get a lift home with him.
Dilde Değişmenin Sebepleri
Birkaç Örnekte gösterdiğimiz şekilde, dilde değişmenin türleri konusunun derinlemesine incelenmesi, bizi kendiliğinden, dilin değişmesinde sebeplerin ne olduğu sorusuna götürmektedir. Çünkü söz konusu olan, bir kişinin konuşmasında
ara sıra, tesadüfen görülen sapmalar değil, dilin kendisindeki değişikliklerdir. Yenilikler bir seçimin mümkün olabileceği şekilde kabul edilmemektedir, bağlayıcı kurallardır; bunlara uymayan, dilde yanlış yapmaktadır. Kimse Almanya’da reiten yerine eski riten’i, schnitt yerine schneit’i kullanamaz, Fische fliefien diyemez ve bunları yapmak için, 750 yıl önce bu şekil tek doğru şekildi diye bir görüş ileri süremez. O gün doğru olan bugün yanlıştır, tersi de aynı şekilde geçerlidir. Bu nasıl oluyor?
Soru, dilcilerin başım çok ağntmıştır, ve zaman içerisinde bu konuda bazı teoriler ortaya atılmıştır. Önce, dildeki değişikliklerin tabiat, kanunları türünde olduğuna inanan bir görüş ileri sürüldü. Bu, özellikle Max MÜLLER’in temsil ettiği bir düşünceydi. Bunu gerçekleştirebilecek tabiî güçlerin neler olabileceği sorulduğunda, iklimin ve toprağın vasıflarının etkisi öne sürülüyordu (72). Fakat bugüne kadar, yüksek ve dağlık yerlerde yaşamanın dilleri belirli - tipik bir tarzda değiştirdiği, veya kumlu ve kayalık sahillerde yaşayanların her yerde konuşma tarzlarında aynı belirli özelliklere sahip bulunduğunu, ya da tropik bölgelerdeki bütün dillerin, kutuplara yakın bütün dillerden karakteristik olarak farklı olduğunu kimse ispata muvaffak olamamıştır, kimse de bunu zaten denememiştir bile.
Ayrıca, İngilizce, İspanyolca, Çince örneklerinde gördüğümüz gibi, dilin yayılım alanı çok sayıda bölgeyi içine alıyorsa, bu durumda uyuşma, elbette ortaya çıkabi len sapmalardan çok daha önemli olmaktadır; sapmaların da iklimin eseri olduğu zaten hiç ispat edilemez.
Fakat işte bu ön şart ile ilgili olarak, 1950’de Pravda gazetesinde sürdürülen ve bizzat Stalin’in bir görüş bildirmesiyle sonuca bağlanan şiddetli bir tartışma çıktı . Tasavvur edin: Dil teorisi konusunda, günlük bir siyasi gazetenin sütunlarında sürdürülen ve yönetimin başındaki devlet adamının bizzat yazdığı bir makale ile sonuçlandırılan bir tartışma! Bu da ispat ediyordu ki, burada bahis konusu olan çıplak teoriden fazla bir şeydi ve dilin toplumdaki rolü konusundaki görüş, Sovyet yönetimi açısından oldukça önemli siyasî bir anlam taşıyordu. Gerçekte, Marr’in teorisi elbette bilim açısından bakıldığında da hatalı ve yanlıştır.
ara sıra, tesadüfen görülen sapmalar değil, dilin kendisindeki değişikliklerdir. Yenilikler bir seçimin mümkün olabileceği şekilde kabul edilmemektedir, bağlayıcı kurallardır; bunlara uymayan, dilde yanlış yapmaktadır. Kimse Almanya’da reiten yerine eski riten’i, schnitt yerine schneit’i kullanamaz, Fische fliefien diyemez ve bunları yapmak için, 750 yıl önce bu şekil tek doğru şekildi diye bir görüş ileri süremez. O gün doğru olan bugün yanlıştır, tersi de aynı şekilde geçerlidir. Bu nasıl oluyor?
Soru, dilcilerin başım çok ağntmıştır, ve zaman içerisinde bu konuda bazı teoriler ortaya atılmıştır. Önce, dildeki değişikliklerin tabiat, kanunları türünde olduğuna inanan bir görüş ileri sürüldü. Bu, özellikle Max MÜLLER’in temsil ettiği bir düşünceydi. Bunu gerçekleştirebilecek tabiî güçlerin neler olabileceği sorulduğunda, iklimin ve toprağın vasıflarının etkisi öne sürülüyordu (72). Fakat bugüne kadar, yüksek ve dağlık yerlerde yaşamanın dilleri belirli - tipik bir tarzda değiştirdiği, veya kumlu ve kayalık sahillerde yaşayanların her yerde konuşma tarzlarında aynı belirli özelliklere sahip bulunduğunu, ya da tropik bölgelerdeki bütün dillerin, kutuplara yakın bütün dillerden karakteristik olarak farklı olduğunu kimse ispata muvaffak olamamıştır, kimse de bunu zaten denememiştir bile.
Ayrıca, İngilizce, İspanyolca, Çince örneklerinde gördüğümüz gibi, dilin yayılım alanı çok sayıda bölgeyi içine alıyorsa, bu durumda uyuşma, elbette ortaya çıkabi len sapmalardan çok daha önemli olmaktadır; sapmaların da iklimin eseri olduğu zaten hiç ispat edilemez.
Fakat işte bu ön şart ile ilgili olarak, 1950’de Pravda gazetesinde sürdürülen ve bizzat Stalin’in bir görüş bildirmesiyle sonuca bağlanan şiddetli bir tartışma çıktı . Tasavvur edin: Dil teorisi konusunda, günlük bir siyasi gazetenin sütunlarında sürdürülen ve yönetimin başındaki devlet adamının bizzat yazdığı bir makale ile sonuçlandırılan bir tartışma! Bu da ispat ediyordu ki, burada bahis konusu olan çıplak teoriden fazla bir şeydi ve dilin toplumdaki rolü konusundaki görüş, Sovyet yönetimi açısından oldukça önemli siyasî bir anlam taşıyordu. Gerçekte, Marr’in teorisi elbette bilim açısından bakıldığında da hatalı ve yanlıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Popular Posts
-
More to Read 1 - 2 ve Cevap anahtarları odtu metu reading book https://yadi.sk/d/PzFvxUttdFGjN C...
-
به دنیا دل نبنده هر که مرده از بابا طاهر-Baba Tahir’den 16 11 2013 ز دل مهر رخ تو رفتنی نی غم عشقت به هر...
-
bir ve olmak bu için o ben demek çok yapmak ne gibi daha almak var kendi gelmek ile vermek ama sonra kadar yer ...
-
Inci Kut İspanyol Dili Ve Grameri https://yadi.sk/i/4lE3n9Eb3MgRFa
-
Le temps, c'est de l'argent. ( Lö tan se dö larjan.) Les bons comptes font les bons amis. ( Le bon cont fon le bonzami.) Dog...
-
My name is Catherine, but I'm called 'Kate' by my friends. I live near Leeds, in the north-east of England. I'm a dental n...
-
tahsin saraç fransızca - türkçe sözlük https://yadi.sk/i/TdKaHeO13KwirN
-
. Bölüm Türkler İçin Kolay Almanca Öğrenimi Almanca da 26 harf vardır. Türkçe de olmayan harfler şunlardır: Ää( e ) ,Qq( ku ) ,X x( ik...
-
Türkçe İle İlgili Sözler, Türkçe Doğru Kullanmak Sloganları, Türkçe Doğru Kullanmak İle İlgili Sloganlar Türkçeni doğru kullan, ülkene sa...