Dil Üzerine
“Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlaÂyan bir vasıtadır. Dilin kendine mahsus kanunları vardır ve ancak bu kanunlar çerçeÂvesinde gelişir. Dil bir gizli anlaşmalar sistemidir”. Fakat bu gizli anlaşmalar nasıl ve ne zaman olmuştur? Bu bilinmemektedir.
Her kavmin dili ayrı olduğu halde, dilÂler arasında bâzı benzerlikler vardır. Dil ilminde yapılan araştırmalarla bütün dilleÂrin bir ana dilden ayrılmış olduğu tahmin edilmektedir. İlk insan ve ilk dil... Sonra insanlar çoğalarak kavim ve kabileler sayıÂsınca diller meydana gelmiş; yani mebde ve menşe bir...
Milletler kültür ve medeniyet yolunda yürüdükçe dilleri de gelişmiş ve değişmiş; dile yeni mefhumlar, kelimeler girmiştir. Milletlerin kültür ve medeniyet yolundaki bu yürüyüşleri ayrı ayrı olduğundan, ayrı diller, farklı zenginlikte diller meydana gelÂmiştir. İklim ve coğrafyanın insan ve dil üzerindeki tesiri bu ayrılığı daha da artırÂmıştır.
Fakat birbirleriyle münasebet hâlinde olan kabileler, hususun aynı kültür ve medeÂniyet içinde bulunan milletler, her sahada alış veriş yaptıkları gibi bu alış veriş dilleÂrindeki kelimelerde de olmuştur. Bu yüz- den yeryüzünde hiç bir büyük dil Öz dil (arı dil) değildir; olamaz. Aynı medeniyet içinÂde yaşamış olan veya yaşayan ve aralarında kültür teması olan bütün milletlerin dilleri birbirinden kelime alıp vermiştir.
Meselâ: İngilizcede 90 bin yabancı keÂlime vardır. 120 bin civarında kelimesi buÂlunan İngilizceden bu 90 bin kelime yaÂbancıdır, öz İngilizce değildir diye atılırsa ortada ne İngiliz kültürü, medeniyeti, ne de İngiliz edebiyatı kalır.
İngilizler dillerinde her dilden kelime olmasıyla öğünürler. Bu şuurlu bir dil anÂlayışının ifadesidir.
Bütün büyük dillerde böyle binlerce, onbinlerce yabancı menşeli kelime vardır ve hiçbir millet bu kelimeleri dilinden atÂmayı düşünmez. Çünkü hiçbir dilin bütün kelimeleri "millî” olamaz fakat sesleri millî olur, cümle yapısı millî” olur. Hususun asırÂlar boyu Asya, Avrupa ve Afrika coğrafyaÂsında at koşturmuş Kara Deniz ve Ak DeÂnizi bir Türk gölü hâline getirmiş büyük bir milletin dili özdil olamaz.
Hatta bazılarının zannettiği gibi İslâmlık öncesi Türk Dili bile özdil değildir. İçinde bir yığın yabancı kelime vardır. Meselâ Eski Türkçedeki (İslâmlık öncesi Türk Dili) töre kelimesi İbrâniceden, alıp kelimesi Moğolcadan, ev kelimesi Ârâmi dillerinden, günümüzde öztürkçe zanneÂdilen kend, kand kelimeleri Soğd-Sankrist dillerinden, acun kelimesi Soğdcadan, dost kelimesi Farçadan dilimize girmiştir.
Türkler İslâmiyeti kabul ettikten sonra da İslâm medeniyeti içinde Arapça ve FarsÂça dillerinden Türkçeye kelime girmiştir. FaÂkat dilimize giren bu kelimeler değişmiş, Türkçenin fonetik yapısına uymuştur. Bu kelimelerle birçok deyimler yapılmış, bu kelime ve deyimler halk dilinde yerleşerek yediden yetmişe herkesin bildiği, kullanÂdığı kelimeler olmuştur. Yâni Türkçe bu kelimelere kendi mührünü vurmuştur. Kısacası bu kelimeler Türkçeleşmiştir. MeseÂlâ: Arapçadaki manâra dilimizde minare, Arapçadaki na’na’ Türkçede nane, ArapçaÂdaki sahlap Türkçede salep şekline girmişÂtir. Yine Türk milleti gul kelimesini almış gül yapmış, câme-şûy kelimesini almış çaÂmaşır yapmış, guuşe kelimesini almış köşe şekline sokmuş, şüban kelimesini almış çoÂban yapmıştır.
Böylece binlerce kelime Türkçeye girÂmiş, Türkçeleşmiş, Türk milletinin malı olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder