Yabancı Dil Öğrenme Yaşı
Çocukluğumuza dönelim ve dili nasıl öğrendiğimizi düşünelim. Anne-babamız dilimizi öğretmemiz, kelime hazinemizi oluşturmamız, kelimeleri doğru kullanmamız, doğru telâffuz etmemiz ve konuşmamız için hususi bir gayret göstermedi. Dil okuluna, kursuna göndermedi, ilkokula gidinceye kadar bir öğretmen desteği de sağlamadı. Buna rağmen, en bilgisiz, en âciz çağımızda dil öğrenmek gibi zor bir marifeti farkına varmadan kazandık. Zor, çünkü milyonlarca yetişkin insan çok istediği ve ciddi gayret gösterdiği hâlde bir yabancı dili öğrenemiyor. Çocukların dil öğrenmesi ise, tamamen mu'cizevî bir hâdisedir. Dünyanın her yerinde bütün çocuklar, yaklaşık dört-beş yaşına kadar çevresinde konuşulan dili herhangi bir eğitim almadan öğrenir. Bu öğrenme hızlı, kolay ve zahmetsizdir. Çocuk daha anne karnındayken, onun sesini ve dilinin vurgularını fark eder, doğduktan sonra da aynı dili, aynı çevrede yaşarken kolaylıkla öğrenir. Buna 'anadil edinme' denir. Dünyadaki altı bini aşkın dil bu şekilde öğrenilir ve nesilden nesle aktarılır. Dil edinmede en önemli basamak 'anlama'nın gelişmesidir. Umumiyetle, bebeklerin anlaması konuşmasından altı ay ileridedir.
On beş aylık bir bebek, anadilini daha çok işaret maksadıyla kullanır. 18 aylık olunca kelime hazinesi yaklaşık 20–30'a çıkar ve iki-üç kelimelik mânâlı cümleler kurabilir. Altı ayda kelime hazinesi 10 kat artarak, 24 aylık olduğunda yaklaşık 200–300 kelimeye ulaşır. Kullanabildiği bu kelimeler her gün karşılaştığı nesnelerin adlarıdır. Artık kısa ve tam olmayan cümleler kurabilir. Üç yaşındaki çocuğun kelime hazinesi 900–1.000, dört yaşındakinin ise 1.500–2.000 kelime civarındadır. Beş-altı yaşına gelince konuştuğu kelime iki-üç bine, anladığı kelime 20–24 bine ulaşır. Çocuk ilköğretimin birinci kademesinin sonunda, konuşulan dilde yaklaşık 50 bin kelimeyi anlayabilir. Sayılardaki bu büyük artış çocuğun dili ne kadar hızlı öğrendiğini açıkça göstermektedir. Meselâ, çocuk üç-dört yaş arasında iken her gün ortalama iki-üç yeni kelime öğrenmektedir.
Çocuğun dil edinmesi şuurlu bir süreç değildir. Dil, çocuğun önce tercihini ortaya koyup karar vermesi ve sonra da bu yönde gayret göstermesiyle kazanılmaz. Bu, çocukların elinde olmadan gelişen bir süreçtir. Çünkü onların zihni, beyni ve ruhu dil öğrenmeye istidatlı yaratılmaktadır. Çocuklarda dil edinme üzerine çalışan uzmanlara göre; insanlar doğuştan, dil öğrenebilmek için hususi bir mekanizmaya sahiptir. Bu mekanizma, çocuğun yakınında konuşulan dili edinmesini, kurallarını anlayıp öğrenmesini, sonra da bu kurallar ile konuşmasını sağlar. Bu mekanizma sayesinde bütün çocuklar aynı safhalardan geçerek, biyolojik olarak belli bir olgunluğa geldiklerinde, tıpkı yürümeyi öğrendikleri gibi konuşmayı öğrenirler.
Halk arasında, 'İşitemeyen aynı zamanda konuşamaz.' denmesine rağmen, çocukların dil öğrenmesi sadece işitmeye bağlı kılınmamıştır. Tamamen sağır çocuklar işaret diline maruz bırakılırsa, aynen duyabilen çocuklarda olduğu gibi dil öğrenebilirler. Hattâ zihin kapasitesi çok düşük çocuklar, toplum içine sokulurlarsa, dilin karmaşık yapısını öğrenebilirler. Bunlar bize, beyanın vasıtası olan dilin insanlara Rahman'ın bir hediyesi olduğunu açıkça göstermektedir. "İnsanı yarattı. Ona güzel beyanı öğretti." (Rahman 3–4) mealindeki âyetler buna işaret etmektedir.
Bundan daha şaşırtıcı olan şey, çocukların bütün dilleri eşit zamanda ve eşit derecede öğrenme kapasitesiyle yaratılmalarıdır. Dünyada 6.000'i aşkın dil vardır. Kişi bebekliğini ve çocukluğunu hangi dilin konuşulduğu çevrede geçirirse 'anadil' olarak onu öğrenir. Çocuğun ilk öğreneceği veya kullanacağı dilin, yani anadilin, ırkla veya milletle bir alâkası yoktur. Meselâ Türk anne-babadan doğan bir çocuk, bebekliğinden itibaren Japonca konuşulan bir çevrede büyürse, onun anadili Japonca olur. Ve onun Japoncası bir Japon çocuğunkinden geri kalmaz. Eğer aynı çocuk Türkçe konuşulan bir ortamda büyürse, anadil olarak Türkçeyi öğrenir ve yaşıtlarıyla aynı derecede ona hâkim olur. Buradan anlaşılacağı üzere, çocuklar dünyadaki bütün dilleri öğrenmeye istidatlıdır. Erken yaşta anadilini öğrendiği gibi, bu dönemde birkaç dili aynı anda öğrenebilir.
Kritik dönem
Dil edinme ve öğrenmede en merkezî ve önemli rol beyne verilmiştir. Beynin sol yarımküresinde dil edinmeyle ilgili bir bölge vardır, bu bölge doğuştan itibaren çok aktiftir. Bu aktiflik, derecesi giderek azalarak ergenliğin başlangıcı olan 10–14 yaşlarına kadar devam eder. Sağ ve sol beyin yarımkürelerinin gelişmesinin ergenlik döneminde sona ermesiyle, dil edinme artık zorlaşır. Yani dil edinme ergenlik dönemine kadar olur.
Dil gelişiminde kritik bir dönem vardır. Bu pek çok araştırmayla ispatlanmıştır. Meselâ bir araştırmada, dışarıdan gelip İngilizceyi ABD'de ikinci dil olarak öğrenenler; dili öğrendiği yaşa göre, yedi yaş öncesi, 7–15 arası ve 17 yaş sonrası şeklinde gruplandırılarak gramer bilgileri karşılaştırılmıştır. Buna göre, İngilizceyi yedi veya daha küçük yaşta öğrenenler ile anadili İngilizce olanlar arasında fark çıkmamıştır. İngilizceyi 7–15 yaş arasında öğrenenler anadili İngilizce olanlardan belirgin şekilde ayrılmış, diğer yandan bu gruptakilerin gramer başarısı dil öğrenme yaşına paralel olarak azalmıştır. 17 yaşından sonra öğrenenlerde ise, başarının daha düşük olduğu, fakat yaşa bağlı performans farkının giderek azaldığı bulunmuştur.1 Başka bir araştırmada ise, yaş gruplandırması 3–7, 8–10, 11–15 ve 17–39 şeklinde yapılmış ve karşılaştırma neticesine göre, İngilizce öğrenme yaşı ilerledikçe, alınan puan azalmıştır (Grafik–1).2 Buradan, yabancı dil öğrenmede ideal yaşın yedi ve altı olduğu, bunu ergenliğe kadar olan sürenin takip ettiği, ergenlik dönemine girdikten sonra ise, dil öğrenmenin zorlaştığı neticesine varılmıştır. Dil öğrenme hususunda kritik dönem fikrini ortaya atan Lenneberg'e göre, dil sadece bebeklikten ergenlik çağına kadar olan dönemde kazanılır.3 Yapılan araştırmalar, yabancı dilin küçük yaşta anadille birlikte kazandırılmasının en uygun yol olduğunu göstermektedir. Yedi yaştan sonra bir dili aksansız öğrenmek çok zor olmaktadır.
İki dillilik
Çocuğa doğuştan verilen dil edinme kabiliyeti tek dil için değildir. İki dilli ortamda büyüyen bir çocuk için, ya birinci dilde (anadilinde/aile dilinde) veya ikinci dilde (toplum dilinde) dil edinme diye bir durum yoktur. Bilakis, hem birinci dilde, hem de ikinci dilde dil edinme vardır. Bugün dünyada çocukluğundan itibaren iki veya daha fazla dil bilen çok sayıda insan vardır. Göçmen aile çocukları bunun en yaygın örneğidir. Bu çocuklar yeni ülkelerinin dilini çoğu zaman eğitime gerek kalmadan, hızla ve zahmetsizce edinirler. Bir başka örnek, iki farklı dil konuşulan ailelerin çocuklarıdır. Üçüncü örnek, yabancı bakıcı yanında büyüyen çocuklardır. Bu çocuklar her iki dili de eğitim almadan ve hızla öğrenirler.
Çocukların küçükken iki dili birden öğrenmeleri, iki dilin de çocukla eşit derecede konuşulmasıyla mümkün olmaktadır. Doğdukları andan veya bir-iki yaşından itibaren iki farklı dil konuşulan bir ortamda büyüyen çocuklar, yaratılışta lütfedilen dil edinme mekanizması sayesinde, iki hattâ daha fazla dili aynı anda edinebilirler. Böyle bir durum, anne-babadan en az birinin ikinci bir dil bilmesi ve birinin çocukla sürekli bir dili, diğerinin ise öbür dili konuşması hâlinde gerçekleşebilir. Eğer anne-baba anadilinden başka dil bilmiyorsa, çocukla bebeklikten itibaren yabancı dil bilen bir bakıcı ilgilenebilir. Bu durumda çocuk ondan yabancı dili, anne-babasından da ikinci dili edinir. Eğer anne-baba göçmen durumunda ise ve çocuk okul öncesi eğitime devam ediyorsa, bu durumda da çocuk iki dili birden eşit derecede edinebilir. Bunun için anne-babanın evde anadilini kullanması gerekir. Çocuk onlardan anadilini, okuldan da ikinci dili edinir.
İki dilin kullanımı ile ikinci dilde öğrenme başarısı arasında müspet yönde bir bağlantı vardır. Anadilin evde düzenli bir şekilde kullanılmasıyla, ikinci dildeki başarı da artmaktadır. Estonya ve Letonyalı çocukların İsveç dilindeki başarısı buna dayandırılmaktadır. Benzer bir durum Avustralya'da yaşayan Alman göçmen çocuklarında tespit edilmiştir. Bunlardan anlaşılacağı gibi, anadile tam hâkimiyet ikinci dilin de gelişmesini kolaylaştırmaktadır. Bu bakımdan yurtdışında yaşayan ve çocuklarının, bulundukları ülkenin dilini daha iyi öğrenmelerini isteyen Türk aileleri, aile içinde kendi anadillerini kullanarak önce çocuğun anadilinin gelişmesini sağlamalıdırlar. Anadile hâkimiyet, hem kendi kültür değerlerini koruyup geliştirme, hem de içinde yaşadığı toplumun dilini eksiksiz kullanma açısından büyük önem taşımaktadır.
Anaokulunda ikinci dil
Çocuğun üç-altı yaş arasında ikinci dil öğrenmesi ile iki dil konuşulan bir ortamda büyüyerek iki dil edinmesi aynı şey değildir. Çocuk sistemli bir öğrenme ve öğretme olmadan, duyarak ve duyduklarını taklit ederek dil edinir. Dil öğrenmek ise, iradîdir, çevreden (anne-baba, öğretmen, arkadaş) destek ister ve aktif gayret gerektirir. Çocuğa böyle bir imkân sağlanırsa, ikinci dilin temeli atılmış olur. Bu imkân anaokulunda verilebilir. Buradaki yabancı dil öğretiminin esas gâyesi, yeni bir dili anadili gibi öğretmekten çok, çocuklarda kulak dolgunluğu oluşturmak, kelime darcığını zenginleştirmek ve sonraki yıllar için temel hazırlamaktır.
Erken yaşta yabancı dil öğrenen çocuk, psikolojik açıdan yaşıtlarına göre daha olgun, ilerdeki eğitim hayatında da akranlarına göre daha başarılı olmaktadır. Ayrıca yabancı dil öğrenme, çocukların zihnî gelişmesine ve toplum içinde daha sosyal olmasına büyük katkı sağlamaktadır. Çocuklar günlük hayatta ikinci dili aktif olarak kullanmadıkları için öğrendiklerini unutsalar bile, yabancı dile karşı merakı uyanmakta, farklı bir dil ve kültür olduğunun farkına varmaktadırlar. İki dillilikte olduğu gibi, erken yaşta ikinci dil öğretirken, anadilin de mutlaka çok iyi öğretilmesi gerektiği asla unutulmamalıdır.
Çocukların biyolojik donanımı (beyin gelişme durumu, gırtlak yapısı) yanında psikolojik ve ruh hâlleri de ikinci dil öğrenmeye uygundur. Üç-altı yaşları arasında oldukça meraklı olduklarından bu dönemde çocukları yabancı dille tanıştırmak gerekmektedir. On yıl sonra girişilecek böyle bir teşebbüs, çocuğun başkalarının otoritesine karşı çıktığı ergenlik dönemine denk geleceğinden, tam istenen neticeyi vermeyebilir. Küçük çocuklar, ilk çocukluk devresinin bitimine kadar yabancı bir dilin ses yapısı ve söz özelliklerine karşı hassas iken, daha ileri yaşlardakiler daha çok dilbilgisi, kavram ve mânâ üstünde dururlar. Ergenlikten sonra başka milletlere ve topluluklara ait seslerin çıkarılması çok zorlaşır. Bu yüzden yabancı dilleri belli bir yaştan sonra doğru telâffuzuyla birlikte öğrenmek çok zordur. Yetişkinlerde öğrenememe korkusu, küçük ve gülünç düşme endişesi vardır; bu, dil öğrenmeye ciddi zarar verir. Çocuklar ise, komik olmaktan zevk alır, hata yapma gibi endişeleri yoktur, meraklı ve öğrenmeye iştahlıdırlar. Ayrıca çocuklar yetişkinlere göre, ikinci bir dili öğrenirken konuşmada daha az çekingendirler. Yetişkinle çocuk arasındaki bu farklar onları dil öğrenmede çok daha avantajlı kılmaktadır. Çocuğun bu dönemlerde öğrendiği dil neredeyse anadili kadar iyi olabilmektedir.
Okulöncesi dönemde çocuklara yabancı dil doğrudan değil, oyun, şarkı, tekerlemelerle dolaylı yoldan öğretilebilir. Böylece çocuk yabancı dille tabiî bir ortamda karşı karşıya gelir, duyarak, görerek ve bizzat yaşayarak öğrenir. Öğretmen, hareket, jest, mimik; uygun ipucu verme, resim ve şekillerle gösterme, şarkı söyleme, şiir okuma, karşılıklı konuşma gibi metotları kullanabilir. Yabancı dildeki sesleri duymaya alışan çocuklar bunları zamanla benimser.
Öğretilen kelime ve cümlelerin çocukların günlük hayatından seçilmesi ilgiyi artırır. Çocuk hangi oyuncak ve nesnelerle oynuyorsa, onların İngilizce isimlerini de kolayca öğrenebilir. Oyun çocuk için en iyi öğrenme yoludur. Oyunla yabancı dil bir araya getirilince öğrenme daha da kolaylaşır ve bir keyif hâline gelir. Dil öğretiminde şarkı ve hareket de başarıyı yükseltir. Ritm ve melodiyle öğrenme eğlenceli hâle gelir ve bilginin hafızada kalması kolaylaşır. Çocuk, şarkıları önce anlamını bilmeden ezberler, kelimeleri öğrendikçe mânâyı da çözer. Bunun yanında, yabancı dil öğretimi için kullanılan boyama veya hikâye kitaplarından ve kasetlerden faydalanılabilir. Çocuklara dil öğretirken sık tekrarların yapılması öğrenilenlerin pekiştirilmesini ve derse katılamayanların da öğrenme fırsatı bulmasını sağlar.
Türkiye'de bir devlet anaokulunda yapılan araştırmada, dört-altı yaş grubu çocukların ikinci bir dili öğrenmek için istekli oldukları ve öğrendikleri kelimeleri gün içerisinde kullanmaya çalıştıkları görülmüştür. Ayrıca dört yaş grubundakiler, beş ve altı yaş grubundakilere göre daha az başarı göstermekle birlikte, kısa bir eğitim döneminde bile birçok kelimenin İngilizce karşılığını öğrenmede başarılı olmuştur.4 Bazı özel anaokullarında velilerin de isteği doğrultusunda çocukların yabancı dil öğrenmesine hususi bir ehemmiyet verilmekte ve gayret gösterilmektedir. Çocuklar da öğrendiklerini ailelerine göstermekten büyük zevk duymaktadırlar.
Netice olarak, ulaşım ve haberleşmenin büyük hız kazandığı gönümüzde eğitim, ticaret, endüstri, sanat, üretim gibi insana ait bütün faaliyetler dünya çapında ortaklıklarla, karşılıklı gidip gelme ve görüşmelerle, ülkeler arası işbirlikleriyle yürütülmektedir. Diğer yandan, dünyaya barış ve huzurun gelmesi için, farklı kültür ve milletler arasında sıkı diyaloglara, böylece maddî-mânevî değerlerin paylaşılmasına, karşılıklı anlayış ve itimadın oluşmasına ihtiyaç vardır. Bu yönde ciddi adımlar atılmış ve büyük kucaklaşmalar başlamıştır. Doğulu-Batılı, siyah-beyaz, farklı ırk ve milletten insanlar artık dost ve kardeş olmaktadırlar. Böyle bir dünyada rol oynayacak fertler mutlaka bir, hattâ daha fazla yabancı dil bilmek mecburiyetindedir. Allah bütün çocuklara bu istidadı lütfetmiştir. Anneler-babalara ve devlete düşen vazife, bu büyük fırsatı değerlendirip çocukların ikinci dil istidatlarını geliştirmektir.
Dipnotlar
1. Johnson, J. S., & Newport, E. L. (1989). Critical period effects in second language learning: The influence of maturational state on the acquisition of English as a second language. Cognitive Psychology 21, 60–99.
2. Francis, N. 1999. Maturational Constraints in Language One and Language Two: A Second Look at the Research on Critical Periods, Bilingual Research Journal, 23:4 Fall 1999
3. Lenneberg, E. 1967. Biological foundation of language, New York, Willey
4. Sığırtmaç, A., Özbek, S., 2009. Okulöncesi Dönemde İngilizce Eğitimi, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt. 10, Sayı. 1, ss.107–122
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder