Öne Çıkan Yayın

kelime videoları

https://www.youtube.com/channel/UC91Wrsi_25Ts3280rX8CLDw                                               ...

22 Mart 2014 Cumartesi

TÜRKİYE’DE YABANCI DİL ÖĞRETİMİNDE TEMEL PROBLEMLER VE ÇÖZÜMLERİ

Uzun bir zamandır İngilizce öğreten ve bir yandan da yabancı dil öğrenen bir eğitimci olarak, bu konuda bazı problemlerin tekrar tekrar karşıma çıktıklarını görüyorum. Bir eğitimci olarak bu sorunlardan ve çözümlerinden söz etmek istiyorum.

Ülkemizdeki yabancı dil öğretimini etkinliklerinde sık sık gözlemlediğim bazı sorunlar ve önerdiğim çözümler:

1. Öğrencinin hayatla ilgili misyonunun netleştirmemiş olması:

Yabancı dil öğrenmek, hayatla ilgili genel beklentiler arasında yer bulan ve anlam kazanan bir etkinliktir. Hayattaki misyonunu tam olarak bilmeyen birisinin diğer etkinliklerde olduğu gibi bu etkinlikte de zayıf kaldığını düşünüyorum. Kendi değerleri ve önceliklerini gerçeklemek için değil de, sadece moda olduğu veya konjuktür gerektirdiği için yabancı dil öğrenmeye çalışan kişiler, genellikle bu konuda başarılı olamıyorlar.

Bu açıdan, eğitim kurumlarında kişisel misyon, hayaller ve hedefler konusunda da eğitim verilmelidir. Yabancı dil öğrenmenin bu misyon içinde net bir yeri olmalıdır. Aksi halde onca emek boşa gitmektedir.

2. Konuyla ilgili hayallerin net olmayışı:

Sadece yabancı dil öğrenen kişiler için değil her türlü etkinlik için bir şart vardır: O da konuyla ilgili hayallerin olmasıdır. Bir konuda kalpleri ve ruhları heyecanlandıran, sadece mantıksal yararlar değil o konuyla ilgili hayallerdir. Mantıklı ve gerçekçi olmak adına, heyecanını kaybetmiş bir kişi, hiçbir konuda heyecan duymaz. Ama ruhun ve kalbin harekete geçmek için ihtiyaç duyduğu enerji, heyecan duyduğumuz hayallerden gelir. Yabancı dil öğrenme konusuna tamamen mantıkla bakan kişiler, bu süreçte sıkıntı çekmektedirler. Bir yandan dilin kendisi de çok mantıklı ve matematiğe benzer bir varlık değildir. Duygusal, gelişen ve canlı bir organizmadır.

Bu sebepten dolayı, eğitimciler, yabancı dil öğrenmek isteyen kişilere konuyla ilgili hayaller armağan etmeli, onların biraz hayal kurmalarını sağlamalıdırlar.

3. Yabancı bir dil öğrenirken hedefsiz çalışmak:

İnsanlar, genellikle hedefli çalışmak fikrinden ürkerler. Çünkü hedef koymak, kişiyi bağlayan ve yer yer strese sokan bir tavırdır. Bir yandan da kişiler, hedeflerine ulaşamazlarsa hayal kırıklığına uğrayacaklarını ve sözlerini tutmamış olacaklarını düşünürler. Tabiatıyla, yabancı dil öğrenmek isteyen kişilerde de aynı tutum vardır. Belli sürelerde, belli sayıda kitap okumak, belli sayıda filmler seyretmek gibi konularda ve yabancı dil becerilerinde ne zaman hangi seviyeye gelecekleri konusunda hedef koymazlar. Hâlbuki gelişim gerçekleşen hedeflerle gelir. Her hedefimizi gerçekleştiremeyiz, ama hedef koymaya alışmak gerekir. Hedefsiz çalışmak, kaçak güreşmektir.

Hedefli çalışmak her konuda olduğu gibi yabancı dil öğrenirken de önemli bir konudur. Yabancı dil öğretmenleri, uzun vadeli, orta vadeli ve kısa vadeli hedefler koymak konusunda öğrencileri eğitmelidirler.

4. Öğrencilerin yabancı dilin doğasından haberdar olmamaları:

Yaşları ne olursa olsun, yabancı bir dil öğrenen kişiler, genellikle öğrendikleri yabancı dilin ve yabancı bir dili öğrenmenin doğasından haberdar değillerdir. Bu da gayet normaldir. Görevlerin ve sorumlulukların iyice arttığı bu çağda, herkes, mecburen kendi işleriyle meşguldur. Yabancı dil öğrenen kişileri, öğrendikleri dilin ve yabancı dilin doğasından haberdar etmesi gereken kişiler, yabancı dil öğretmenleridir.

Yabancı bir dilin ana dilimiz olan Türkçe’ye benzemek zorunda olmadığını, o dilde filmler seyretmenin, metinler okumanın gerekliliğini anlatması gereken kişiler yine öğretmenlerdir. Öğrenciler, bunları farkında olamayabilirler veya düşünemeyebilirler.

5. İngilizce ile Türkçe'nin farkli dil ailelerinden geliyor olmalari: Bunun anlamı, iki dilin yapısal ve kültür olarak farkli olmalaridir. Türk öğrenciler ve Türk eğitim sistemi, bu yazidaki diğer maddeler konusunda farkındalık taşımadıkları için, iki dil arasındaki farklar, yeni şeyler öğrenme konusunda birer fırsat olmaktan çıkıp, birer probleme dönüşmektedirler.

6. Türklerin İmparatorluk mirasını ve gururunu farkında olmadan taşıyor olmaları: Yüzyıllar boyu dünyanın büyük bir kısmına doğrudan ve bütününe dolaylı olarak hükmetmiş bir imparatorluğun çocuklarında gizli bir gurur vardır. Çünkü hiç sömürge olmamış ve yabancı bir dili öğrenmek zorunda kalmamış bir medeniyetin etkisi altındayız. Ama zaman değişti ve bugün, kendimizi, medeniyetimizi anlatabilmek ve hatta Türkçe'yi dünyaya öğretebilmek için İngilizce'yi veya başka bir yabancı dili kullanabiliriz ve kullanıyoruz da. Son zamanlarda bir gelenek hâlini almaya başlayan Uluslararası Türkçe Olimpiyatları bunun en iyi örneğidir.

7. Odaklanamamak:

Odaklanma güçlüğü ne yazık ki çağımızın hastalığı haline gelmiş durumdadır. Bu sorun, hayattaki önceliklerinizin net olmayışı gibi zihinsel konulardan kaynaklanabileceği gibi zaman yönetimini bilmemek gibi teknik konulardan da kaynaklanabilir. Öğrencilerin ve eğitimcilerin “odaklanamama” sorunu üzerinde ciddî olarak düşünmeleri gerekir.

Bu açıdan, hedefli ve odaklı çalışma konusunda da öğrencilere bilgi ve moral desteği yapmak gerekir.

8. Öğretmenlerin, yabancı dil öğrenme sürecini yaşamamaları:

Yabancı dil öğretmenleri genel olarak ikinci bir dil bilmezler. Aslında, bu durum, bence öğrenciyi etkileyen bir konudur. Yabancı dil öğrenmenin zor olmadığını söyleyen ve bu konuda yeterince donanımlı olan birisi neden yıllardır ikinci bir dil öğrenmeyip, tek bir yabancı dille dille yetinmiştir? Çünkü söz gelimi, bir İngilizce öğretmeninin İngilizce biliyor olması artı puan değildir. Zaten mesleği budur. Fakat bir mimarın kendi mesleği yanında, İngilizce öğrenmeye çalışması artı puandır. Yabancı dil öğreten birisinin ikinci bir dil öğrenmeye çalışması, öğrenciyi daha iyi anlaması konusunda yardımcı olur diye düşünüyorum. Öğretmeninin de kendisi gibi yabancı bir dil öğrenmek için çalıştığını gören bir öğrencinin de konuya karşı daha heyecanlı yaklaşacağına inanıyorum.

9. Ana dildeki yetersizlikler:

Bu konuya en duyarsız kitlelerden birisi, Ne yazık ki yabancı dil öğretmenleridir. Meslektaşlarımın bu konuyu yeterince önemsemediklerini düşünüyorum. Aksine öğrencilerini neredeyse kendi ana dillerine küser bir hâle getirmektedirler. Bir eğitimci olarak, alanım ne olursa olsun, öğrencinin ana dildeki yetkinliği, benim de ilgi alanıma girer. Her konuda olduğu gibi yabancı dil öğrenme konusunda da inancım budur. Bir insanın yabancı dildeki yetkinliği, hiçbir zaman ana dilindeki yetkinliğini aşamaz. Yabancı dil öğrenen kişiler, kendi ana dillerinde de okumaya ve dinlemeye teşvik edilmeli, gerekirse programa ana dille ilgili dersler de konmalıdır. Ana dilini iyi yazan, okuyan veya konuşan bir öğrenci yabancı dil öğreniminde de avantajlı durumdadır. Yabancı dildeki hedeflerin yüksekliği ölçüsünde, ana dilde de yetkin duruma gelmek gerekir.

10. Öğrencilerin zayıf bir genel kültüre sahip olmaları:

Ana dil zaafı yanında, genel kültürdeki zaaf da ciddî bir sorundur. Bu yüzden yabancı dil öğretmenleri, ne yazık ki çoğu kez dil öğretiminden çok kavram öğretmekle zaman kaybederler. Hayatla ilgili ileri fikirlere sahip olmayan birisi, ne kendi ana dilinde ne de başka bir dilde ileri gidemez. Genel kültürünü geliştirmek, yabancı dilde büyük oranda yardımcıdır. Hatta YDS, ÜDS, KPDS vs gibi sınavlarda genel kültürün genişliği şaşırtıcı bir oranda yardımcıdır.

Bu sebepten dolayı, yabancı dil öğretmenleri öğrencilerini okumaya ve genel konularda kültürlerini artırmaya teşvik etmelidirler.

11. Öğrenciyle öğrenmek istediği dil arasında duygusal bağ kurulmaması:

Değişik kurslarda yaptığım görüşmelerde ve incelemelerde, öğrencilerin "duygusal canlılar" olduklarının göz ardı edildiğini görmekteyim. Bir insan kullandığı bardakla bile duygusal bağ kurmak ister. Kullandığımız eşyaları bile, sadece işe yararlıklarını ölçü alarak değil aynı zamanda duygularımızla seçeriz. Bu açıdan, insanlar ne kadar mantıklı olduklarını iddia etseler de, ilgilendikleri konuyla duygusal bağ kurmak isterler. Dolayısıyla, söz gelimi Çince öğrenen birisinin o dile ve kültüre duygusal bağ kurmaya ihtiyacı vardır. Bu, o ülkeye veya o dile âşık olmamız gerektiği anlamına gelir.

Bu açıdan yabancı dil öğretmenleri, öğrencilerin öğrendikleri dile ve o dili konuşan ülkelere karşı duygusal bir ilgi kurmaları konusunda yardımcı olmalıdır. Bu amaçla, o ülke ziyaretleri veya o ülkeyle ilgili filmler seyrettirilmesi yararlı olacaktır.

12. Yabancı dil öğretiminde araç ve gereçlerin kullanılmaması, bu konunun önemsenmemesi:

Ne yazık ki yabancı dil öğretmenleri, çoğu zaman “kahraman rolüne” soyunmaktadırlar. Öğrenciler, öğretmenden başka kaynak tanımazlar, yabancı dilde filmler seyredebileceklerini veya ses dosyaları dinleyebileceklerini ve bu şekilde her yerde yabancı dil öğrenmeye devam edebileceklerini bilmezler. İstisnalar dışında yabancı dil kursları veya okullar mobilyalara yatırım yaparlarken, kitaplıklara veya araç-gereç arşivine yatırım yapmazlar. Hâlbuki kurum imkânlarını kullanarak yabancı dilini geliştiren öğrenciler, kendilerine bu ortamı gördükleri kuruma daha çok öğrenci getirecektir. Öğrencilerini araç ve gereçlerle desteklemeyen bir yabancı dil kursunun veya okulun, bu konuda samimî olduğunu düşünmüyorum.

Bu sebepten dolayı, yabancı dil öğreten kurumların DVD filmler, sesli yayınlar ve yabancı dilde yayınlar bulundurmalıdırlar ve öğrencilerini bunları kullanmaya teşvik etmelidirler.

13. Eğitim sisteminin öğrencilerin algı sistemlerine göre yapılanmayışı:

Ülkemizde ve dünyanın bir çok yerinde, belli bir sayıda öğrenci ortamda ve aynı tarzla öğrenmeye zorlanmaktadır. Hâlbuki insanların öğrenme tarzları ve algı sistemleri farklıdır. Bu durumda kendi öğrenme tarzına göre ders almayan kişiler, bir tür “körlük” veya “sağırlık” yaşamaktadırlar. Bu sistemin değişmesi çok zaman alabilir. Bu açıdan hiç değilse ders dışında, öğrencilerin kendi algılarına göre kullanabilecekleri yöntemler ve araçlar tavsiye edilirlerse, bu durum dengelenebilir.

Bazı öğrenciler, dinleyerek bazıları da seyrederek öğrenmeye meyillidir. Bu konuda çalışma yapılmalı ve öğrencilerin algı sistemlerine ve kişiliklerine göre filmler, ses dosyaları, kitaplar ve benzeri araçlar önerilmelidir.

Yabancı dil kurslarında ve bu yönde eğitim veren okullarda sağlam bir danışmanlık sistemiyle öğrencilere bilgi verilmeli ve danışmanlık yapılmalıdır. Bu konudaki masraf, mutlaka geri dönecektir. Dilerim, bunca masraf yapılan bu alanda “fantezi” etkinliklerle değil reel çözümlere odaklanırız.


http://dilfelsefem.blogspot.com.tr/2007/03/trkiyede-yabanci-dil-retiminde-temel.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts