Harvard Üniversitesi’nin dünyaca kabul görmüş araştırmacısı Howard Gardner, Unschooled Mind isimli kitabında çok ilginç bir bilgi veriyor: Çocukların sıfır ile yedi yaş arasındaki toplam öğrendikleri, yedi ile on sekiz yaş arasında öğrendiklerinden daha fazla.
Buradan değişik sonuçlar çıkarabiliriz. Birincisi, sıfır ile yedi yaş arasında insan tam bir öğrenme canavarı... Bebekler, küçük çocuklar ne bulursa öğreniyorlar. Elbette hiçbir şey sunulmayan çocuklar da hiçbir şey öğrenmiyorlar. Gelişimini izleme imkanı bulduğum üç dil öğretilmeye çalışılan bir bebek oldu. Söz konusu bebek, yedi yaşına kadar Türkçe, İngilizce ve Almanca öğrendi. Nasıl mı?
Anadili İngilizce olan bir dadı tutuldu. Anne baba anadilleri gibi Almanca biliyordu, bebekliğinden itibaren evde Almanca ve Türkçe konuşuluyordu, yazları da çocuk Almanya’da uluslararası bir anaokuluna götürülüyordu. Burada Alman çocuklarının yanı sıra Amerikalı çocuklar başta olmak üzere başka milletlerden de çocuklar vardı. Böylece çocuk hem Almanca hem de İngilizce’yi günlük yaşamında kullanmak, Almanca ve İngilizce duyduklarıyla oyunlara katılmak zorunda kaldı. Türkiye’ye geldiğinde de Türk arkadaşları ve ailenin dil bilmeyen büyükleriyle ve tabii anne babasıyla da Türkçe iletişim kuruyordu. Şimdi on yaşlarında üç dili de gayet düzgün şekilde konuşabiliyor, okuyup yazabiliyor.
Türkiye’de yabancı dil geleneksel olarak Türkiye’de on iki yaşından sonra öğretiliyor. Hatta şimdiki ilköğretim sistemi ile liselerin hazırlık sınıfları on dört on beş yaşına çekilmiş oldu. Çocukların bu yaş evresi, bebeklikteki bağlam öğrenmesiyle kıyaslayınca yeni bir dili öğrenmekte çok daha zorluk çektikleri bir dönem. Çocuğa dil öğretmeye çok önce başlamak gerek. Bahçelievler’deki Ufuklar Eğitim Kurumları, çocukları üç yaşındayken okula başlatıyor ve çocuklara üç yaşından itibaren İngilizce öğretmeye başlıyor. Elbette okuma yazma bilmeyen çocuklara dil öğretme tekniği, okuma yazma bilen öğrencilerden tamamen farklı. Ufuklar Eğitim Kurumu’nda özel hazırlanmış bir öğrenme programıyla çocukların ilkokula başlayıncaya kadar konuşacak seviyede İngilizce öğrenmeleri amaçlanıyor. Okulun amaçlarından biri, henüz hayata geçirmedilerse çocuklara Çince ya da Japonca da öğretmek.
İnsanın kişilik gelişimini beş–altı yaşına kadar tamamladığına ilişkin görüşler var. Anne babalarsa bu dönemde, çocuklarının kişilik gelişimine yardımcı olabilecek mükemmel davranışlar içindeler. “Dur, yapma, hayır, olmaz, sen otur bakayım şuraya, yapamazsın dedim sana, ben yaparım, sen yapma…”:–))) Bir çocuk ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 148 bin “hayır” sözüne karşılık, üç bin kez “evet” sözcüğünü duyuyormuş.
Çocukların kafalarını yapamayacakları şeylerle doldurmak yerine, kişilik gelişimlerine yardımcı olmak için neler yapabiliriz? Birkaç pratik öneri: Seçim yaptırın; sabah giyinirken, “ne giymek istiyorsun” diye sorabilirsiniz. “Kahvaltıda ne içmek istersin, meyve suyu, çay, süt?” “Dışarı giderken hangi oyuncağını almak istersin?”
Programlı bir yaşam sürmelerine yardımcı olun. Örneğin, her gün kahvaltıdan sonra on beş dakika resim yapabilirsiniz. Öğle yemeğinden sonra düzenli olarak dışarıda bir yere gidebilirsiniz. Akşam yemeğinden sonra birlikte on beş dakika kitap okuyabilirsiniz. Çocuğunuzun okuma yazma bilmesi o kadar önemli değil. Resimli kitapların sayfalarını çevirebilir ya da siz okuyabilirsiniz. Gazete de okunabilir. Ayrıca masal kitaplarının dışında kitapları da okuyun. Resimsiz kitapları da okuyabilirsiniz. Mümkünse bu işi çocuğunuz yanınızda ya da kucağınızdayken yapabilirsiniz.
Mümkünse bir program yapıp bir gün müze, bir gün itfaiyeye gitme, bir gün (varsa) vapura ya da otobüse binmek daha önce görülmedik yerlere gitmek, denenmemiş şeyleri yapmak çocuğun kavramsal dünyasını zenginleştirecektir.
Çocuğunuzla ne yapabileceğinizi bilmiyorsanız, Rota Yayınları’ndan yeni çıkmış çok güzel bir kitap var: 365 Televizyondan Uzak Etkinlik. Öyle güzel bir kitap ki, içinde önerilen bazı etkinlikleri yetişkinler kendi aralarında da oynayabilirler. Sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder