Dil ve Beyin
Birçok dilbilim bölümünün programında ‘Dil ve Beyin’ veya
‘Dil ve Düşünce’ adlarında dersler bulunmaktadır. Bu tür derslerin içeriğinde
dilbilim kuramları ile yetişkinlerin veya çocukların kullandığı doğal dil
arasındaki ilişkiler anlatılmakta, açıklanmaktadır. Bu tür bir derste, dil
gelişimi, dili üretme ve anlama, beyin hasarı sonucunda ortaya çıkan dil
bozuklukları gibi konular üzerine yapılan araştırmalardan ortaya çıkan bulgular
sunulmaktadır. Derslerde işlenen bu konular, dil ve düşünce arasındaki ilişki
üzerine güncel bulguların ne olduğuna ilişkin bilgiler vermektedir. Bunun
yanında, ister konuşma bozuklukları ister dil ve düşünce ilişkisi olsun, bu
derslerde, bu konular üzerinde dilbilim araştırmalarının yoğunlaştığı
tartışmalar hakkında bir bilgilendirme de yapılmaktadır.
Dil, insanoğlunu diğer türlerden ayıran diğer bilişsel
yetiler kadar önemli bir parçamızdır. Örneğin, matematiksel veya uzamsal
muhakeme gücümüz, müzik ve çizim yeteneğimiz, sosyal ilişkilerdeki kapasitemiz
gibi birçok bilişsel yeti kadar dil de önemli bir yetimiz olarak hayatımızda
yer almaktadır. Ancak, bütün bunları söylerken, dil yetimizle diğer bilişsel
yetilerimiz arasında tam olarak bir benzerlik olduğu düşünülmemelidir. Örneğin,
dilin evrensel bir özelliği vardır. Yani, bütün dünyada çocuklar, dili, benzer
süreçlerle öğrenmektedirler. Normal bir gelişimi olan bütün çocuklar en sonunda
herhangi bir dili öğrenebilmektedirler. Dil yetimizdeki evrenselliğe karşın,
diğer yetilerimizin evrenselliğinden söz edilemez. Hatta, kişiden kişiye
değişen bir özellik taşır. Örneğin, bir kişinin matematiğe ilgisi ve yeteneği
varkan, başka bir insanın müziğe veya resme ilgisi ve yeteneği olabilir. Kimi
insan çok iyi resimler yaparken kimi insan da küçük bir melodiyi bile aklında
tutamayabilir. Oysaki, her çocuğun dil öğrenme kapasitesi vardır ve çocuğun dil
öğrenme süreci oldukça basit görünür. Ne var ki, dili normal bir gelişim
gösteren bütün çocuklar öğrenebilse de, bu dilin basit bir yapıya sahip
olduğunu göstermez. Veya, dili öğrenme sürecinin grift olmadığı anlamına
gelmez. Gerçekte dil yetisi, insanın tüm bilişsel yetileri içerisinde en
karmaşık olanlarından biridir.
Bir İçgüdü Olarak Dil
Bir labaratuvar ortamında olmasa bile, birçok insan dil
gelişimi üzerine ilginç gözlemler yapabilir. Üç dört yaşlarındaki çocukların,
dilin en karmaşık görünümlerinin bir çoğu üzerinde yetkin oldukları
gözlemlenebilir. Anne babalar, çocuklarının aşamalı olarak ilerleyen dil
öğrenme sürecini şaşkınlık içerisinde izler. Yine, anne babalar, bütün
çocukların, hemen hemen aynı süreci izleyerek dili gelişimlerini
tamamladıklarını farketmeyebilir. Ve bütün çocuklar, dil açısından bazı deneyim
farklılıklarına sahip olsalar da, temel olarak benzer bir dil gelişimi
içerisinde dil yeteneğini kazanmaktadırlar. Örneğin, okul öncesi bütün
çocuklar, dilin karmaşık birkaç anlambilimsel ve sözdizimsel görünümleri
üzerinde yetenek sahibi olmaktadırlar. Oysaki, okul öncesi çocukların karmaşık
sözdizimsel ve anlambilimsel dil görünümleri üzerinde düşünmesi olasılık
dahilinde değildir. Üstelik, çocukların dile özgü karmaşık görünümleri
öğrenebilmelerinde çevrenin rolüne ilişkin doğrudan doğruya veya açık bir
ilişkinin olduğu da, en azından yapılan çalışmalar çerçevesinde söylenemez. Dil
gelişimi ile ilgili bu bulgular üzerinde düşünen dilbilimciler, bütün doğal
dillere (yani, insan üretimi olmayan veya programlama dili olmayan diller)
uygulanabilecek dilbilimsel kuramlar geliştirmeye çalışmışlardır.
Dilbilimcilerin geliştirdikleri kuramlar içerisindeki ilkelere, dilsel
evrenceler (linguistic univesals) adı da verilmektedir. Dilsel evrenceler
oluşturulmadan önce, dil edinimi ile ilgili şu sorular sorulmaktadır:
‘Dil neden evrenseldir?’
‘Çocuklar ana dillerini nasıl oluyor da hızla öğrenebilmekte
ve konuşabilmektedirler?’
‘Dilsel bilgi ile deneyimler arasında neden hep zayıf bir
ilişki vardır?'
Dil gelişimi ile ilgili bütün bu özelliklerden yola
çıkılarak, insandaki bir güdünün dil öğrenmeye kodlu olduğu söylenebilir. Yani,
insanın biyolojik kodlarında, dil öğrenmeyi tetikleyen veya gerçekleştiren bir
güdü olduğu varsayılabilir. Buna karşın, farklı bir görüş olarak tecrübelerin,
deneyimlerin çocukların dil gelişiminde önemli olduğu savlanabilir. Çocuk, Et
kedi yedi, gibi bir tümcenin neden yanlış olduğunu açıklayamasa da,
deneyimlerinden yola çıkarak, Kedi eti
yedi, tümcesinin doğru olduğunu söyleyebilir. Böylesi bir durumda, çocuğun zihninde,
gerçek dünyaya ilişkin deneyimlerin depolandığı bir bölme olduğu düşünülebilir.
Birimsellik (Modularity)
Yetişkin dilini anlamaya yönelik araştırmalardan bazıları,
zihnin mimarisi ve dilin bilgisi ile inanç dizgesinin ayrık modüller içerisinde
bir yerleşim gösterdiğine ilişkin olasılık üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Birimsellik çalışmaları, bilginin farklı kaynakları tarafından kullanılan
birden fazla yoruma sahip tümcelerin işlemlenme sürecini araştırmaktadır.
Kısaca, bu çalışmalar, bir yetişkin birden fazla yorumlamaya sahip bir tümceyi
nasıl anlamaktadır, sorusu üzerinde durmaktadır. Gerçekte tümcelerin
belirsizliği dilin doğasına dayanmaktadır. Yine de, genel olarak, belirsiz
(ambiguous) bir tümceyle karşılaşan yetişkin, en sonunda, konuşmanın bağlamına
uygun bir biçimde tek bir yorumlamaya ulaşmaktadır. Tümcenin bir bağlam içinde
verilmediğini düşünelim, o zaman kişi, genel dünya bilgisini kullanarak,
kendisine en uygun gelen yorumu kabul edecektir.
Zihnin modüler bir kavram olduğunu düşünen bazı
araştırmacılar, bir yorumlama için tercihler arasındaki yarışmada ilk olarak
dilsel zeminde (sözdizimsel ve anlambilimsel yapılar) karar verildiğini iddia
etmektedirler. Bu görüşe göre, gerçek dünya bilgisi, dilsel zeminde verilen
kararın ardından gelmektedir.
Dilin birimsel (modüler) olduğuna ilişkin bir başka
kanıt, dil bozuklukları üzerine yapılan
çalışmalardır. Sözyitimi veya afazide bütün dil yetileri kaybolmaz. Beynin
belirli bir bölgesinde meydana gelen bir etki anlam veya dil üretimi konusunda
bir yitime neden olabilmektedir. Bu yitim, beynin aynı bölgesinden hasar görmüş
tüm insanlarda benzer bir biçimde gerçekleşmektedir. Bu araştırmalarda, dil
bozukluklarıyla, dilsel bilginin hangi görünümlerinin yitirildiği üzerine
yoğunlaşılmaktadır.
Kaynak metin: LSA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder