ON LIFE AND REALITY
Hayat ve Gerçekler Üstüne
Life swings like a pendulum backward and forward between pain and boredom. -- Arthur SCHOPENHAUER
Hayat, acı çekmek ile can sıkıntısı arasında ileri geri sallanan bir sarkaç gibi...
["Sarkaç" imgesinden dolayı, ikisi arasında düzenli aralıklarla gidip gelen nüansı] pendulum /PEN-dılım/ = sarkaç... pain = burada, fiziki olmayan anlamda, acı, ızdırap, elem... boredom = cansıkıntısı, sıkılmışlık, yapacak işi olmadan veya ne yapacağını bilmeden uflayıp puflayıp oturmak...
Whatever a man prays for, he prays for a miracle. Every prayer reduces itself to this: "Great God, grant that twice two be not four." -- Ivan TURGENEV
İnsanoğlunun duaları hep mucizeler içindir. Hertürlü dua aslında şuna indirgenebilir: Yüce Tanrım, lütfen iki kere ikinin dört etmemesini sağla...
to pray = dua etmek... prayer = 1. dua... 2. dua eden kimse... (Dikkat ederseniz "duacı" demedim: Yani, "Sağlığınıza duacıyım" tümcesini "I am a prayer for...vb" şeklinde çeviremezsiniz. "I pray for...etc" demeniz gerekir... to grant = (burada) ihsan etmek, bahşetmek... (genel anlamı = "vermek, bağışlamak" anlam kategorisine girer. O nedenle, akademik hayatta "burs" anlamına gelirken, hukuk dilinde ise, "ferağ, terk, hibe" anlamlarını taşıyabiliyor. En güzel deyim ise: to take sth. for granted = olmuş bitmiş saymak, kesin gözüyle bakmak: "You can't take anything granted with her." ( = Hiçbirşeyden o kadar fazla emin olamazsın; bu hanımefendi seni çok şaşırtabilir...)
The shortness of life, so often lamented, may be the best thing about it. -- Arthur SCHOPENHAUER
Bunca sık şikayet edilen yaşamın kısalığı, belki de onun ençok şükretmemiz gereken yönüdür... (serbest çeviri)...
to lament /lı-MENT/ = figan etmek, yas tutmak... We laugh at our lamentable condition... Güleriz ağlanacak halimize. (Ne var ki, İngilizce'de bu tümce, "Çok cesuruz, güler geçeriz", şeklinde de yorumlanabilir.)
|
Birçok değişik sözlemelerle karşımıza çıkan bir özdeyişin la Bruyere versiyonu...
CLOV: Do you believe in life to come?
HAMM: Mine was always that. -- Samuel BECKETT, Endgame.
= Benimkisi zaten hep öyleydi... Benimkisi zaten hep ilerde yaşanacak bir hayat olageldi!
the life to come = Asıl anlamı: "ölümden sonraki hayat". Burada kastedilen "gelecekte gerçekleşecek bir yaşam"...
The sun shone, having no alternative, on the nothing new. -- Samuel BECKETT, Murphy adlı romanının ilk cümlesi
Güneş, başka seçeneği olmadığı için, bilidiğimiz eski şeylerin üzerinde pırıldıyordu.
Ünlü "There's nothing new under the sun," deyişi ile birlikte irdeleyiniz...
War is like love; it always finds a way. -- Bertolt BRECHT
Savaş da aşk gibi mutlaka bir yolunu buluyor.
People who try to do something and fail are infinitely better than those who try to do nothing and succeed… -- Llyod JONES
Hiçbirşey yapmamakta başarılı olmaktansa, birşeyler yapmağa çalışıp da başarısız olmak çok daha iyi... infinitely = sonsuz derecede, kesinlikle...
Çeviriler ve Notlar: Doç. Dr. Yalçın İzbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder