Öne Çıkan Yayın

kelime videoları

https://www.youtube.com/channel/UC91Wrsi_25Ts3280rX8CLDw                                               ...

25 Nisan 2014 Cuma

Roma mitolojisi ve ingilizceye giren kavramlar

ROMA MİTOLOJİSİ
WORDS from ROMAN MYTHOLOGY
İNGİLİZCE'DE ROMA MİTOLOJİSİ KÖKENLİ
KAVRAMLAR, SÖZCÜKLER, DEYİMLER
mitoloji
Roma Mitolojisi Kökenli İngilizce Sözcükler
Türk okuyucusun yabancısı olmadığı kavramlar ve sık kullanılma ölçütleri önplanda tutulmuştur.
mitoloji deyimleri
 01  pantheon /PÆN-tsiın/ = (anlamları aşağıda dört madde halinde verilmektedir)

Roma'da M.Ö. 120 dolayında inşa edilmiş pantheon tapınağına izafeten. Sözcük, "bütün tanrılar için tapınak" anlamına gelen Yunanca "pantheion" sözcüğünden alınmadır.

1. Belli bir alanda yüksek saygı gören kimselere topluca verilen ad; zirvedekiler; 2. Tanrıların tümüne adanmış tapınak; 3. Bir dindeki tanrıların tümü; 4. Önemli kişilerin birlikte gömülü oldukları kabristan.
Turgut Reis’s death in battle confirmed him as a national hero and he became the most revered naval hero in the Ottoman-Turkish pantheon.
The first thing a nationalistic system of education would want to establish would be a pantheon of past heroes.
Max Weber published Economy and Society in 1922, in which he discusses the link between a pantheon of gods and the subsequent development of monotheism.

 02  morphine /MO:-Fİ:N/ = morfin.

"Ağrı kesici" veya "uyuşturucu" kavramı, kök sözcüğün "uyku ve rüya" kavramlarıyla olan bağlantısından geliyor: Yunan panteonunda "uyku tanrısı" Hypnos'un oğullarından birisi olan Morphe çeşitli kimlik ve kılıklarda rüyalara girmekle görevliydi. Özellikle de krallar ve prenslerin gördükleri rüyalardan sorumluydu. Roma'lı şair Ovid, -eus ekiyle sözcüğü Latince'ye mal etmiş, "rüyada gördüğümüz formlar" anlamında kullanmıştır: Morpheus, okunuşu:
/MO:-FİIS/...
"The Matrix" filmindeki rolünü düşünecek olursak, Ovid'in o dönemde biraz oyunbaz ve hafiften hilebaz bir karakter resmetmiş olması hayli şaşırtıcı.
Klişeleşmiş bir kullanımını aşağıda örnekliyorum:
Oh, how I envy of those who claim to fall into the arms of Morpheus the moment their head touches the pillow. = uykuya dalmak...

 03  capitol /-pıtıl/ veya /KÆP-tıl/ = yasama organı toplantılarının yapıldığı bina.
Roma'daki Jüpiter tapınağı Capitolium'a izafeten...  Sözcük günümüzde hemen yalnızca ABD federal ve eyalet meclisleri için kullanılıyor. Sözcüğün tamamen farklı bir Latince kökten gelen (fakat eş-okunuşlu olan) capital "başkent" veya "birincil veya kapital" sözcüğü ile ilişkisi yoktur.
The west front of the Capitol building was rebuilt in 1994, following an earthquake. (Olay hayalidir...)

 04  cereal /Sİ:-riıl/ = bizim "mısır gevreği", "buğday gevreği" gibi isimler verdiğimiz, tahıllardan hazırlanan yiyecek türü. [Asıl anlamı, "tahıl tanesi" veya bu ürünü veren bitki demektir.]

Roma tarım tanrıçası Ceres'e izafeten... Cerealis, "ceres" in iyelik halidir.
Encyclopedia: Cereals are seeds of plants, usually members of the grass family but there are a few exceptions. They are annuals, that is they have to be planted every year and at the end of the summer, when they have produced ripe seeds, they die down. Like all seeds, cereals are very nutritious because they contain all the nutrients the embryo plant needs to start growing.
Evet, gerçekten de bütün tohumlar gibi, tahıl tohumları da fevkalade besleyici niteliktedir. Ne var ki, "gevrek" ler hazırlanırken unların aşırı rafine edilmeleri sonucunda, içlerindeki yararlı maddeler yitiriliyor; geride kalan nişastaya lezzet vermek amacıyla yağ, şeker ve yapay maddeler yüklenerek güzel bir "abur cubur mide doldurucu" elde ediliyor.

 05  cupid ve cupidity /KYU-pid/, /kyu--piditi/ --- Çelişkili kavramlar mıdır??

Cupido, Romalıların erotik özellikleri ağır basan aşk tanrısıydı. (Yunan mitolojisinde Eros -- fakat birebir karşılık sayılamaz.) Çoğunlukla elinde yay ve ok tutan çıplak bir erkek çocuk şeklinde resmedilir. Bildiğiniz gibi, biraz şakacı ve yaramaz bir çocuktur. Aşk oklarını olur olmaz kişilere saplar; bunlar da ilk önlerine çıkan kişiye aşık oluverirler... (Dolayısıyla hep söylerim: İlk görüşte aklı başından gitmektense, ikinci görüşte aklı başına gelmeyi beklemek daha hayırlıdır.)
Cupid's bow -- Cupid's darts: Kupid'in yayı ve okları. "Arrow" sözcüğünden ziyade, "dart" sözcüğünün kullanıldığına dikkat ediniz.

Cupidity kavramına gelince, bunun iki anlamı var: 1. İhtiras dolu arzu (ki şu yada bu ölçüde mazur görülebilir); fakat, 2. (= greed, avarice) Maddi konularda büyük açgözlülük, paragöz olma, para için adeta çıldırma... Hiç de hoş karşılanabilecek bir karakter özelliği değildir tabiatıyla.
In Turkish politics, the combination of cupidity and stupidity has been the downfall of so many a man and woman.
Cupidity, in the final analysis, inevitably leads to friendlessness and utter loneliness; because a greedy person puts his love of money before all else.

 06  flora ve fauna = herhangi bir yöreye özgü bitkiler ve hayvanlar... veya çok daha genel anlamda "bitkiler âlemi, tüm bitkiler" ve "hayvanlar âlemi, tüm hayvanlar" = "nebâtat" ve "hayvânat"...
Flora, Romalıların çiçek tanrıçasıdır... Fauna, Roma mitolojisinde hayvanların tanrısı olan Faunus'un kızkardeşidir.
Tıp dilinde "flora" vücudun herhangi bir organında veya bölgesinde bulunan mikro-organizmalar anlamında kullanılır.
NOT: Araştırma motorlarında yaptığım istatistiksel çalışma, eğer bu iki terim birlikte kullanılacaksa, "flora and fauna" sıralamasının "fauna and flora" sıralamasına göre dört kat daha yaygın olduğunu gösteriyor.
His new book tells us about some of the flora and fauna as part of the Aegean terrestrial ecosystems.
As a result of human settlement on a large scale in these parts, the characteristic flora and fauna of the region have greatly vanished.

 07  jovial /COU-viıl/ = şen, neşeli ve iyimser bir tabiata sahip olup çevresiyle yine bu tonda dostluklar geliştiren
Roma baştanrısı Jupiter'den. "Jupiter" sözcüğü Jove + pater (baba) dan türemedir. Latince'deki tam ifadesi Jupiter Optimus Maximus (Jüpiter, En Yüksek, En Büyük) şeklindedir.
Bu tanrının adına İngilizce'de "By Jove!" şeklindeki ünlem kalıbında rastlıyoruz: Şaşkınlık ("Yapma yahu!"), pekiştirme ("Sahiden de!") veya kuvvetli olumlama hatta bir yemin ("Tanrı şahidim olsun ki", "Tanrı aşkına!") anlamı da iletebilir. Fakat biliyorsunuz, özellikle ünlemler kullanıldıkları ortam ve bağlama göre anlam kazanırlar. Ek Not: Bu kalıbın küçük harfle yazıldığı da görülüyor.
"Jovian" şeklindeki türev ise, astrolojide "Jüpiter gezegeni etkisi altında, Jüpiter gezegenine ilişkin" anlamında kullanılır.
He was a nice, friendly and jovial man.
He was well-known for his jovial character and strong sense of humour. He kept a very friendly attitude toward other employees.
By jove, we've made it!! Isn't it amazing?! By jove! We've reached our goal of selling 1000 tickets!
By Jove, my friend, you must marry this girl! She's lovely!

 08  Mars --- March = Mars gezegeni --- Mart ayı
Martial = Savaş sanatlarına ilişkin, "savaşsal"; askeri yaşama ilişkin; savaşsever...

Yukardaki üç sözcük de Roma savaş tanrısı MARS'dan geliyor. (Tabii, gözde ithal ürümünüz, ünlü "Çoklitbar" Mars da)... (Yunan mitolojisinde: ARES)
His uncle, much wiser and experienced in martial arts, tried to advise him, but he wouldn't listen to anyone.
Trying to apply civilian principles to martial matters will lead an army to lose respect for leadership and lessen their willingness to fight.
The Court-Martial system was extensively reformed by the Armed Forces Act of 2001. He was court-martialled according to Article 165 of rhe new Military Code.  (Örnekler hayalidir.)
court-martial = 1. divan-ı harb; 2. askeri mahkeme (military court)... Fiil: to court-martial (bütün bu örnekler tiresiz de yazılabilir.)
İngilizce'de adı Roma mitolojisi kökenli olan iki ay adı daha ve bir de gün adı var:
January: Roma'nın "kapılar, giriş alanları, başlangıçlar ve sonlar" tanrısı Janus'tan. Sanattaki temsillerinde kafadan yapışık ve iki karşıt yöne bakmakta olan iki yüzlü bir tanrı olarak gösterilir. Burada dile getirilen kavram, bir yüzünün geçmişe, bir yüzünün geleceğe bakmakta oluşudur. ["Janus-faced" şeklindeki deyim ise "iki yüzlü; kandırmacı hilekar" anlamı taşıyor. Ne var ki, aynı deyime "kutuplaşma ve karşıtlıkları önplana çıkaran bakış açısı" anlamında da rastlayabilirsiniz: "a Janus-faced view of history" gibi. Bu noktayı "deyimler" konulu Bölüm 3'de yeniden ele alacağız.]
May: Roma "büyüme / artma" tanrıçası Maia'dan. Doğal yaşamın serpilip geliştiği ay olması kavramından.
Saturday: Jupiter'in babası ve Tarım Tanrısı Saturnus (Saturn) adına izafeten.

 09  mercury /MÖ:-kyuri/ = cıva elementi (Hg).
mercurial /mö-KYU-rial/ = hızla ve beklenmedik ruh hali değişiklikleri gösteren. Eşanlamlı: erratic, volatile or unstable

Her iki sözcük de Roma mitolojisi ticaret tanrısı Mercurius adına izafeten. Ticaret tanrısı, mahalden mahale yaptığı hızlı seyahatleri ile ünlüydü.
In this chapter, you will find a detailed description of the "mercurial" personality type with some interesting examples.
Investors are worried that the markets may get even more mercurial in the coming days.
Despite the fact that he was a real hard worker, his mercurial disposition and occasional outbursts of anger made him unpopular with his fellow workers.

 10  muse /MYU:Z/ ve music /MYU-zik/ = ilham kaynağı / şair ve müzik...

Her ikisi de, Yunanca mousa, Latince musa'dan: şarkı, şiir, bilim ve sanatlar üstüne dokuz kızkardeş tanrıça... Zeus ve bellek tanrıçası Mnemosyne'nin kızları olan muses (İngilizce çoğul biçimdir; okunuşu
/MYU-ziz/) yalnızca şairlere değil bütün diğer sanatçılara da ilham veren ikincil derece tanrıçalardı. Bizim dilimizde bunu "ilham perisi" kavramı ile karşılıyoruz.
In classical Greece, before poets or storytellers recited their work, it was customary for them to invoke the inspiration and protection of the Muses.
The Muses of Greek mythology had one of the most important functions of all: to inspire poets and promote the arts and sciences.
A "Muse" is a mythical female figure who is believed to be able to breathe inspiration into a writer's/painter's/actor's/author's creative efforts.

 11  nocturnal /N@K-TÖ:-nıl/ = geceye ilişkin, gece olan veya geceleri etkinlik gösteren.

Latince "nocturnalis" kavramından. Nihai olarak, Yunan "gece" tanrısı Nyx adına dayanıyor.
We put out sentries in all directions as we felt uneasy at the possibility of a nocturnal attack upon us.
A cat is a nocturnal creature that hunts for its food at night.
There are many nocturnal-sight-oriented animal species, and these animals have very different types of eyes.

 12  nymphomania /NİM-fı-MEY-niı/ = kadınlarda patolojik derecede kontrol edilemez cinsel arzu.
nymphomaniac /NİM-fı-MEYN-yık/ = (sıfat) nimfomaniye ilişkin; (ad) nimfomanyak (kişi).

Sözcük Latince nympha (gelin) veya kimilerince nymphae (su zambağı) sözcüğünden geliyor; ancak nihai olarak Yunanca nymphe kökünden türemedir. Nymphe'ler (İngilizce'de nymph /NİMF/) denizde, ırmaklarda, koruluklarda, ağaçlarda, dağlarda, otlaklarda yaşayan çok güzel ve zarif genç kızlar olarak kavramlaştırılan ikincil derece tanrıçalardı. Bizdeki karşılığını, su perileri, ırmak perileri, ağaç perileri olarak düşünmek yerinde olur.

 13  ogre /OU-gır/ = insan yiyen çirkin dev. (Mecazi olarak, korkulan insan veya nesneler için de kullanılabilir)

Olasılıkla, Roma yeraltı tanrısı Orcus's izafeten.
Ogres appear in many popular fantasy roleplaying and computer games such as Dungeons & Dragons.
The hero of the film Shrek is an ogre. Shrek is a "friendly" ogre; he lives in a swamp and prefers not to be disturbed.

 14  saturnine /-tı-NAYN/ = ağırkanlı ve kasvetli bir tabiata sahip, biraz bedbince epeyce de somurtkan, çevresine suskun bir alaycı tavır ve küçümseyen gözlerle bakan... Astrologlara göre, "Satürn" gezegeninin insanlarına yüklediği özellikler bunlardır. Kısacası, fazla övünülecek veya sevilecek kişilik özellikleri değil...

Daha önce de andığımız, Jupiter'in babası Tanrı Saturnus'a izafeten.
It might be a good idea that you discuss your brother's general melancholia and saturnine disposition with a professional doctor.
He was a saturnine and reticent old bachelor, driven to drink and occasional lunacy.

 15  stamina /s--minı/ = takat... biyolojik anlamda dayanma/direnme gücü, zorlu efor sarfına rağmen dayanarak devam edebilme gücü.

Latince çoğul stamen sözcüğünden:  Yunan kader denetçisi "moirae" kızkardeşlerin (İngilizce'si "The Fates") dokudukları kumaştaki "çözgü ipleri" kavramından. (Biliyorsunuz "atkı ipleri" bunların altından üstünden geçirilerek dokumaya devam edilir.)
This chapter gives you the details of a number of physical exercises you can perform at home to increase your stamina.
We'll be climbing that small hill tomorrow. There'll be no rock climbing and no special gear is needed, apart from your climbing shoes. All you need is just stamina.
 16  tempest /TEM-pıst/ = büyük fırtına... (mecazi) büyük kargaşa...

Roma fırtına tanrıçası Tempestates adına izafeten.
Not ediniz: "What a tempest in a teacup!" (veya, teapot): Alaycı tonda, bizdeki "bir bardak suda fırtına" deyiminin bir karşılığı olarak kullanabilirsiniz.
tempestuous /TEM-PES-çıuıs/ = çoğu zaman mecazi kullanılır: "a tempestuous love affair" gibi...
The Tempest is one Shakespeare's plays that I like the best.
As we sailed off from the island, a violent tempest arose in which our little boat was wrecked and we all had to swim for our lives.
A fearful tempest arose toward the evening, it thundered and lightened; it was pitch dark outside and the rain poured down from the sky in torrents. On the next day, the tempest still raged and we were again unable to go out.
Antony and Cleopatra were having a tempestuous love affair, even though their stately responsibilities were drawing them apart in opposite directions.

 17  trivia = entipüften önemsiz şeyler. Benzer anlamda: trivialities

Sözcüğün kökeni garip bir şekilde Latince "trivialis" "yol kavşaklarına ilişkin" kavramına dayanıyor. (Roma "kavşaklar" tanrıçası Trivia'dan). Herneyse... Özellikle sıfat hali olan trivial İngilizce'de sık kullanılan sözcüklerdendir.
The book is full of a lot of trivia, and it all doesn't amount to much.
Stop wasting my time over trivial matters.
Just stop wasting my time with trivialities, will you! We have a lot more important matters at hand.

 18  venerate /VE-nı-REYT/ = büyük saygı duymak veya (özellikle de ritüel bir tören ile) ulu bir kişi olduğunu teslim etmek ve onurlandırmak.
venereal /vı-NİR-iıl/ = 1. cinsel zevklere ve yönelimlere ilişkin; 2. cinsel birleşme sonucu ortaya çıkan; örnek: "venereal diseases" = cinsel hastalıklar.
Ne alaka??

Alaka noktası, Roma aşk ve güzellik tanrıçası Venus... Gerisini söylememe bilmem neden var mı??
Cooks in the Black Sea regions, especially in eastern parts, nearly venerate the "hamsi".
In the past, people used to over-venerate their elderly as sources of wisdom. Nowadays, maybe in a backlash, youngsters appear to have no respect at all for their elders.
Some people would go to any length in procuring aphrodisiacs to satisfy their venereal pleasures.
The most common cause of burning on urination in both men and women is the presence of a venereal disease.
[DİKKAT: Daha önce de belirttiğim gibi, verdiğim örnekler yalnızca dilsel anlatım açısından değerlendirilmeli; bilimsel geçerlik açısından güvenilirlik atfedilmemelidir.]

 19  volcano /vol-KEY-nou/ --- volcanic /vol--nik/
vulcanize /VIL-kı-NAYZ/ = vulkanize etmek (kauçuğu belli ölçüde ısı altında sülfüre tabi tutarak daha dayanıklı bir formunu elde etmek).
Ne alaka??

Alaka noktası, Roma ateş ve metal işleme tanrısı Volcanus adından köklerini almış olmaları... [Yunan panteonundaki karşılığı Hephaestus'tur]
roma mitolojisi
Bu Bölümü Bitirirken...
Buraya kökenleri Roma ve Latince'ye giden sözcüklerin tümünü almam sözkonusu bile olamazdı. Mitologya kökenli bir demet sunmakla yetindim. Bugünkü İngilizce'nin sözcük hazinesinin belki de %70'lere varan ölçüde Yunanca ve Latince'ye dayalı olduğunu düşünecek olursak, aksi takdirde hatırı sayılır ölçekte bir ansiklopedik sözlük oluşturmak gerekirdi.
Çok çok ileri düzey öğrencilerin öğrenmek isteyebileceği ultra zor sözcüklerden bir demeti, sizleri araştırma zevkinden yoksun bırakmamak için, fazla ayrıntı vermeden aşağıya alıyorum:
vestal (evlenmemiş, kendini tanrıya adamış, bakire kadın; rahibe); bacchant (kendini şen eğlencelere vermiş -- tanrı Bacchus'a izafeten), bacchanal (orji); aesculapian (tıp ve tedavi bilimlerine ilişkin); satyr (şehvet düşkünü, zampara -- Latince satyrus, Yunanca saturos'tan); Lucifer (Şeytan); lupine (kurtlara ilişkin, kurt gibi -- Latince lupinus, Yunanca lykos = kurt ve kurda dönüşen Lycaeon'a izafeten -- dolayısıyla İngilizce'deki lycantrophy = kurt-adam olma...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts