1. 14. yüzyıldan başlayarak medrese eğitimi görmüş şehirli aydınlara seslenen bir edebiyattır.
Saray, konak ve medrese gibi devrin yönetim ve öğretim çevreleri ile bunlara yakın olan kesimler içinde varlık göstermesinden dolayı saray edebiyatı, daha çok okumuş kesime hitap ettiği için zümre edebiyatı, şairlerin şiirlerini divan denilen şiir defterlerinde toplamaları nedeniyle divan edebiyatı da denilen edebiyat dönemidir.
2. Bu edebiyat geçiş dönemi 11. ve 13. yüzyıllardan sonra, ortak İslamî edebiyatın bir parçası haline gelir.
İlk edebi ürünlerini 11. ve 13. yüzyıllar arasında veren eski Türk Edebiyatı, Arap ve İran edebiyatları etkisinde bir edebiyat dönemi başlatır. Etkilenme ve örnek alma çerçevesinde başlayan bu edebiyat, zaman içinde farklı bir bakış açısı, duygu ve düşünceleri kendine özgü bir anlatımla ortaya koyarak ortak İslamî edebiyata kendi damgasını vurur.
3. 14. yüzyıldan başlayarak Tanzimat dönemine kadar varlığını yüzyıllarca sürdüren bu edebiyat, kendine özgü bir gelenek yaratmıştır.
Bu dönemin sanatçıları sanat eserinin eksiksiz ve kusursuz olmasına özen göstermiş, biçimsel yetkinliği önemsemiştir. Duygu ve düşüncelerin belli bir anlatım şekliyle sunulması gerektiğini düşünmüş, üslupta belli kurallar oluşturmuştur. Duygu ve düşünceleri sanatkârane bir yolla anlatmayı yeğlemiş, sanatlı bir anlatım yaratmıştır. Tüm bu özellikler yüzyıllarca bu alanda eser veren sanatçılar için de izlenmesi gereken bir yol olarak benimsenmiş ve divan edebiyatı bir gelenek yaratmıştır.
4. Bu dönem edebiyatı nazım ağırlıklı olarak gelişmiştir.
Bu dönem edebiyatı şiire önem vermiş, varlığını şiir ağırlıklı olarak sürdürmüştür. Nesir (düz yazı) genel olarak şiirin etkisinde ve paralelinde gerçekleşmiş, şiirin gölgesinde kalmış, fazla gelişememiştir.
5. Şiirde biçim, biçimsel kusursuzluk büyük önem taşımıştır.
Şiirin kuruluşu kesin kurallara bağlanmıştır. Bu kurallar şiirin biçimini oluşturan nazım birimi (nazım birimi olarak genellikle beyit kullanılmıştır.), ölçü (şiirin ölçüsü aruzdur), uyak (genellikle tam ve zengin uyaklar kullanılmıştır.), nazım şekli (gazel, kaside, mesnevi) başlıca nazım şekilleridir.)
6. Bu edebiyatın dili Osmanlıcadır.
Divan edebiyatının dili, ortak İslâm uygarlığının kullandığı yazılı kültür diline dayanır. Yazı dilinde Arap alfabesi kullanılmıştır. Aydın zümrenin kullanıldığı Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı Osmanlıca denilen dil, bu üç dilin karışımıdır. Dilde Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamaların çokluğu dikkat çeker.
7. Divan edebiyatında sanatkârane bir anlatım kullanılır.
Edebî sanatlara düşkünlük, süslü, sanatlı ve mecazlı bir anlatım yaratma bu edebiyatın önemli özelliklerinden biridir. Edebî sanatın yoğun kullanıldığı süslü anlatım, dönemin sanat anlayışı ve kültür yapısıyla ilgilidir. Divan sanatçıları "Sanat için sanat" anlayışındadır.
8. Divan edebiyatında şiirlere özel bir ad, bir başlık konmaz.
Divan şaireri şiirlerini genel olarak nazım şekilleriyle adlandırır. Gazel, kaside, mesnevi, terkib-i bend vb. Şiirlere özel bir başlık konulmaması, İslamî kültürün etkisiyle açıklanabileceği gibi şiirde konu bütünlüğünün olmamasına da bağlanabilir. Çünkü divan sanatçıları bütün güzelliği yerine parça güzelliğini önemsemiştir.
9. Divan şiirinde mazmunlar geniş yer tutar.
Duygu ve düşüncelerin belirli, kalıplaşmış sözlerle ifadesine mazmun denir. Sıkı kurallar içinde gelişen divan şiirinde mazmunlar önemli bir yer tutar. Örneğin sevgilinin boyu selvi, kiprikleri ok, yanakları ruhsar, ağzı goncadır. O sevgiliye aşık olan kişi bülbül ya da pervane'dir. Kişisel ve özgün anlatımlara bu şiirlerde sıkça rastlanmaz.
10. Divan edebiyatı konu,tema ve türler yönünden belli kalıplar içinde kalmıştır.
Çoğu Arap ve Fars edebiyatlarıyla ortak olan konu, tema ve türler, hemen hemen bütün sanatçılar tarafından ya olduğu gibi ya da çok küçük değişiklikler yapılarak kullanılmıştır. Biçimde olduğu gibi konuda da görülen bu sıkı disiplin, insanın duygu ve düşüncelerinin olduğu gibi anlatmasını, toplumda olup bitenleri ortaya koymasını, sanatçının özgür ifadesini sınırlamış, sanatçıyı dar bir alanda bırakmıştır.
11. Divan edebiyatı geniş halk kesimlerinden kopuk ve soyut bir edebiyattır.
Divan edebiyatında her şey zihinden tasarlanmıştır. Toplumsal sorunlar, günlük hayat ve yerli yaşam esere yansımamıştır. Hayali ve soyut unsurlar eserlerde ağırlıklı olarak kendini gösterir.10. yüzyıldan sonra Türkler arasında hızla yayılan ve yerleşen İslam dinin etkisiyle Türkler, Araplar ve İranlılar arasında, her alanda bağlar kurulmuş; özellikle bilim, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında ortak bir düşünce ve beğeni anlayışı oluşmuştur.
Divan edebiyatının tarihsel gelişmesi dört dönemde incelenebilir:
KURULUŞ DÖNEMİ (XIII. yy.-XV. yy'ın ilk yarısı): Bu dönemde Sadi, Feridettin Attar, Nizami gibi İranlı şairlerin yapıtları Türkçeye çevrildi. Bu çeviriler, biçim ve öz bakımından yeni bir edebiyat geleneğinin kurulmasına ön ayak oldu.Gülşehri, Hoca Dehhani, Nesimi, Ahmet Dai, Kadı Burhanettin, Şeyhi gibi şairler, bazen din dışı konuları, çoğunlukla da, çeviri yapıtların etkisiyle, tasavvuf konularını işlediler.
GEÇİŞ DÖNEMİ (XV. yy'ın ikinci yanst-XVI. yy'ın başlangıcı): Saray ve çevresinde oluşan divan edebiyatı, bu dönemde özellikle belirli bir sınıfın (saray ve çevresi) edebiyatı olma niteliği aldı. Seçtikleri konular, genel eğilimleri, dilleri ve dünya görüşleri, şairleri bu sınıfın hizmetine soktu. Saray ve çevresinden yakın ilgi ve destek gören, ama topluma açılmayan divan edebiyatı, resmi bir edebiyat, daha doğrusu bürokratik bir edebiyat kimliğine büründü. Ahmet Paşa, Necati şiir alanında, Mercimek Ahmet, Âşıkpaşazade ve Sinan Paşa düzyazı alanında başarılı yapıtlar ortaya koydular.
OLGUNLUK DÖNEMİ (XVI. yy'ın başları-XVIII. yy'ın ikinci yarısı): Bu dönem, Fars edebiyatı etkilerinin en aza indiği, divan şairlerinin ve yazarlarının kendi kişiliklerini, yaratıcılıklarını en iyi biçimde gösterdikleri dönem olarak kabul edilebilir. Divan şair ve yazarları bu dönemde, etkilenme ve esinlenme yerine, özgün yapıya yöneldiler; biçim ve içerikte bazı yerli öğeler oluşturdular. Şairlerin bazıları (özellikle Şeyh Galip), "Sebk-i Hindi" akımını tanıttılar ve bu akıma uygun şiirler yazdılar. Sabit ve Nabi'nin başlattığı "yerlileşme"yse, Nedim'de ve onu izleyenlerde belirli bir bütünlük kazandı. Bu dönemin şairleri arasında Fuzuli, Hayali, Baki, Bağdatlı Ruhi, Taşlıcalı Yahya, Naili, Nabi, Nef'i, Nedim, Şeyh Galip, Koca Ragıp Paşa, yazarları arasındaysa Sehi Bey, Âşık Çelebi, EvliyaÇelebi, Kâtip Çelebi, Peçevi, Naima, Koçi Bey, Veysi, Nergisi, Yirmisekiz Mehmet Çelebi, vb. sayılabilir.
ÇÖKÜŞ DÖNEMİ (XVIII. yy'ın ikinci yarısı- XIX. yy'ın ilk yarısı): Osmanlı toplumunda görülen yenileşme akımları ve girişimleri, Batı dünyasıyla çeşitli alanlarda kurulan yakın ilişkiler, gazete ve dergilerin Osmanlı ülkesinde de yayınlanmaya başlanması, bazı Osmanlı aydınlarının Batı ülkelerinde öğrenim görmeleri, Batı toplumlarını ve uygarlığını yakından tanımaları, edebiyat dünyasında da belirli bir etki uyandırdı. Diliyle, dünya görüşüyle toplumdan kopuk olan dîvan edebiyatı, yeni Osmanlı aydınları tarafından eleştirilmeye başlandı. Böylece, divan edebiyatının kendi çerçevesi içinde en güzeli yapılandırma, en güzel deyişe varma anlayışı değişmeye, edebiyatı toplumun eğitilmesinde, ahlâkının düzeltilmesinde, çevresini tanımasında ve değiştirmeye yönelmesinde etkin bir araç olarak görme eğilimi yaygınlaşmaya başladı. Divan edebiyatı, ilk sivil gazetenin çıkış tarihi olan 1860 yıllarında sona ermiş kabul edilmektedir.
XVI. yüzyılın sonunda, önce duraklayan sonra da hızla çöküş dönemine giren Osmanlı Devleti'nin çöküşüne paralel olarak edebiyat da çöker. Vefasızlığından yakınılan, uğrunda acı çekilip göz yaşı dökülen hayalî sevgili tipi, mecaz, mezmun ve istiarelere dayalı kuralcı anlatımı, güncel ve gerçek yaşamdan uzak, yapay ve abartmalı kurgusuyla Divan Edebiyatı,Batıya yönelmeyi hedefleyen yeni edebiyat anlayışına ve esaslarına ters düşer. Nitekim, toplumun eğitimini ve medenileşmesini esas alan, halkın gerçeklerine dayanan somut eserler vermeyi amaçlayan Tanzimat Döneminin büyük şairleri Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat, Ai Suavi eski edebiyat yerine yeni edebiyat tarzını benimserler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder